Hz.. Hasan, daha 2-3 yaşlarında idi. Annesi Hz. Fatıma ile beraber dedesinin yanına gittiler. Hz. Hasan’ın Peygamber Dedesi, Beytül Mal’da Müslümanların devletinin hazinesini düzenlemekle meşguldü. Hz. Fatıma selam verip babasının elini öptü. Hz. Hasan da dedesine sarıldı. Dedesi kucaklayıp o mis gibi yanaklardan bir güzel öptü ve yere bıraktı. Baba-kız konuşmaya dalmışlardı ki birden peygamberimiz, Hz. Hasan’ın ağzına bir hurma götürdüğünü gördü. Can havli ile Hz. Hasan’a koşup elindeki hurmayı büyük bir gayretle çekip aldı. Hz. Hasan korkmuş, şaşırmıştı. Fatıma ise babasının bu tutumuna hayret etmişti. Sanki Hasan, hurma değil de zehir ağzına götürüyordu. Ve o zehri yemesin diye dedesi, çocuğun elinden çekip alıyordu. Fatıma şaşkın ve taaccüple sordu: ‘Baba niçin o hurmayı Hasan’ımın elinden büyük bir gayretle aldınız? Ne olacaktı ki?’ Peygamberimiz kızının hayret ve şaşkınlığının daha fazla sürmemesi için şöyle buyurdu: ‘Burası Beytü’l-Maldır. Bu hurmalar da başta Ramazan ayı olmak üzere diğer aylarda Müslümanların zekât ve infakları olarak toplanmış. İnfak, sadaka, zekât malı yemek Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine haramdır kızım. Çünkü sadakalar, infaklar, zekâtlar veren kişinin günahını da üstüne alıp götürür. Allah bizim üzerimizde kirden hiçbir şeyin olmasına razı olmaz. Bu yüzden Hasan’ın elinden o hurmayı çekip aldım. Fatıma babasına tekrar sarıldı. Ellerinden hürmetle öptü. Babasının anası ver ben de senin elinden öpeyim dedi ve kızının elinden öptü. Velilerin anası Fatıma… Nübüvvet dairesinin sultanı Fatıma… Bir baba şefkatinden öte Allah’ın birçok esmasını barındıran bu kız aynen babasına benziyordu. Kevser’i verdik demişti ya belki de Fatıma ve soyuna atıf etmişti.

Allah resulünün bir hatırası ile konumuzu izah etmek istedik. Evet, değerli Müslümanlar! Ramazan ayı içindeyiz. Kanımızı oruç ibadeti ile temizliyoruz. Çevremizdekilerin de bu ibadeti yapmaları için teşvik ediyoruz. Hatta oruç tutmayanları kınıyoruz. Çünkü sebepsiz yere oruç tutmayan kişinin kanı bozuk olur. Topluma zarar verir. Oruç tutan çoğaldıkça toplumsal huzur da artacaktır. Bu durumun herkes farkındadır. Peki, zengin olup da zekât vermeyenleri kınıyor muyuz? Malını temizle, nefsini arındır, diyor muyuz? İslam’ın şartı olan bu iki ibadet ramazan ayı ile Msülüman’ın birinci gündemi haline gelir. Ama sanki oruç konusunda gösterdiğimiz gayreti zekât, sadaka, infak konusunda gösteremiyoruz. Müminun suresinde der ya, ‘Onlar zekâtın verilmesi için çalışırlar.’ Acaba çevremizde zekât ibadetinin ikame edilmesi için çalışıyor muyuz? Zenginlerden perva etmeden “Zekâtını ver, malını temizle!” Diyebilen kaç cesur mümin var?

 

Çevremizde sevdiğimiz kardeşlerimizi mallarını zekât, sadaka, infak gibi ibadetlerle temizleyebilmeleri için yardımcı olmalıyız. Allah resulü sırf bu iş için memurlar tahsis etmiş. Diyar diyar tüm İslam beldelerini gezip zekat hesabı yaparak bir nevi Ümmetin manevi zekat muhasebecileri tahsis etmiş bir peygamberin ümmetiydik. Bugün ümmet coğrafyasında açlıktan ölen bebekler var. Kadınlar ve güçsüz düşmüş adamlar var. Bu halklar, kıyamet gününde zekâtını vermeyen, zekât toplama gücünü elinde bulunduran İslami devlet ve cemaatlerden hesap sormazlar mı? Camilerimizde Diyanet İşleri Başkanlığı çok güzel bir afiş hazırlatmış ‘Beklenen Sensin’ diye. Millet olarak yüzlerce yıl İslam ümmetine hamilik yapmış bir halk olarak, bu ümmetin birlik ve beraberliğine tekrardan zekât ibadetini ihya ederek vesile olabiliriz.

Halkımız, bunun farkında olduğu için nice Afrika ülkesine, Balkanlara, Suriye’ye,  Afkanistan’a, Filistin’e zekât, sadaka, fitre göndermiş. Bu halk Allah’ın emirlerini yaşayıp uygulamaya hazırdır. Yeter ki birileri çıkıp Allah’ın emirlerini uygulayabilmemiz için elimizden tutsun. Bunun farkında olan şer güçler her defasında halkımızın zekâtlarına, fitrelerine, infaklarına göz dikmişler. Allah için verilen bu paraları şer işlerde kullanmışlar. Halkımızı bu konuda çok yaralamışlar. Öyle ise bu şer güçlere meydanı boş bırakmamak gerekir. Allah için zekâtın verilmesine ve hak ettiği yere ulaşmasına vesile olabilme duası ile…