Bu yazımızla beraber üç haftadır ifade etmeye çalıştığımız bu mefhumu, yine bir iki tanımla açıklayalım: “Şeriat, kişisel hayatın ideal modeli ve Müslüman toplumları bir tek toplum halinde birleştiren yasadır. O, ilahi iradenin kendilerini kabul ve uygulamanın insana bu dünyada ahenkli bir hayat ve ötede de mutluluk sağlayacağı çok özel öğretiler şeklinde somutlaşmasıdır.” (Seyyid Hüseyin Nasr)
İslam Medeniyeti’nin 1. Dünya Savaşı sonrasındaki durumu ve hemen akabinde İslam coğrafyasının tamamında Ulus Devletlerin kurulması ümmetin çok acılar çekmesine neden oldu. Yüz yıla yakın İslam ümmeti coğrafyasında hüküm süren Ulus devletlerin hiçbiri yönettiği halkına refahı sunamamıştır. Bu ulus devletler, halklarına huzuru, asayişi, iktisadi kalkınmayı, istikrarı sağlayamamıştır. Her geçen gün hukuk ve adalet sorunları çoğalmış ve gelinen yeni yüzyılda Batılı devletlerin uydusu olma durumuna düşmüş durumdalar.
Fakirlik, yoksulluk, adaletsizlik İslam toplumlarını içinde yaşadıkları devletlere karşı ayaklanmaya müsait hale getirmiş durumdadır. Askeri darbeler, 2011 yılında olduğu gibi, Arap Baharı olarak adlandırılan halkların da bulaştığı ayaklanmalar İslam coğrafyasında çok ciddi bir arayışı beraberinde getirdi. Ortak kanaat, meşruiyet yoksunu yöneticiler, artık İslam’ın halklarını kontrol edemiyor. Ümmet ciddi bir arayış içindedir. İşte bu arayışa cevap verecek tek yolun küresel bir İslami hareket oluşturmaktan geçtiğini birçok İslam düşünürü yazılı ve sözlü olarak ifade etti. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni düzenlere itiraz edip, Küresel İslami Hareket söylemi geliştiren tüm düşünür ve siyasi şahsiyetler ya hapsedilerek ya da şehit edilerek etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. İngiliz, ABD, Rusya ve Siyonizm, hükmettikleri yörelerin kaymağının ellerinden gideceğini hissettiler. Bu yüzden ümmet diyen, İslam’ın milletiyiz diyen, Müslüman halkların hürriyeti gibi söylemler geliştiren tüm düşünürlerimiz, Küresel siyonizmin ve emperyalizmin hedefi oldu.
Fakat Allah; atılan tohumları yeşertti. İslam topraklarında ümmet olmaya hazır tek yürek halinde dünyaya ve insanlığa adalet, barış, merhamet pompalayacak büyük bir kitle oluşmuş durumdadır. Ama ‘İslam coğrafyasında yaşayan Müslüman halkları derleyip toplayacak Küresel İslami bir hareket, İslam Ümmeti çıkarabildi mi?’ diye sorduğumuzda evet demek zor olsa da bu konuda bir birikim oluştu diyebiliriz. Hiç olmazsa ortak bir akıl ve kanaat gelişmiş durumdadır. Yani insanlık sömürü medeniyetinden, Roma yasaları ile yönetilmekten veya Yahudi açgözlülüğüne kurban edilmekten bıkmış durumdadır. İslam’ın adaletine tüm insanlık büyük bir hararetle susamış hale geldi.
Bu harareti söndürmek, insanlığı içinde bulunduğu burhandan çıkartmanın tek yolu Siyaset’i Şer’iyye mefhumunu diriltmekle olur. Küresel İcma diye daha önceden ortaya atılan kavramların içini doldurarak, güçlü ve disiplinli teşkilatlar oluşturarak, insanlık ab-ı hayata kavuşturulabilir. Bunun farkında olan küresel sömürü düzeninin işletmenleri, ümmetin bu enerjisini FETÖ, IŞİD gibi örgütlerle söndürmek istediler. Kısmen de başardılar. Ama şairin de dediği gibi: ‘Ne yapsalar boş7 Göklerden gelen bir karar vardır.’ İşte bu inanç ve kararlılıkla küçük menfaatler peşine takılmadan ecdadımız gibi küfre cephe alıp Müslüman halkları kardeş bilerek yola çıkacak anlayışta liderlere ihtiyaç var.
Bu liderler için rol model olacak yakın tarihte çok örnek var. Çünkü Siyaset-i Şer’iyye kurumunu son yüzyılda ihya etmek için İslam’ın birçok fikir ve aksiyon adamı geldi, geçti. Kimi Ömer Abdurrahman gibi ABD zindanlarında can verdi kimi Mısır sokaklarında Hasan el Benna gibi şehit edildi. Mevdudi, Seyyid Kutup, İmam Humeyni, Erbakan Hoca gibi birçok şahsiyet küresel bir İslami hareket kurmayı hayal etti. Bunu başarmak için çok şeylerini feda ettiler. Onlar yolu açtı, gerisi bizim yeni nesle kalmış. Allah’ın tüm insanlığı şeytanın kuşattığı örümcek ağlarından kurtarıp ilahi özgürlüğe kavuşturması dileğiyle…