1.Dünya Savaşı sonunda Halep`te bulunan İngilizler 15 Ocak 1919 tarihinde Antep`i işgal ettiler. Aynı yılın 27 Ekim`inde İngiliz kuvvetleri Antep`i Fransızlara teslim etti. Fransızlar, Mondros Mütarekesi`ne dayanarak çok rahat bir şekilde Antep sokaklarında geziyorlardı. Tarih, 21 Ocak 1920 Cuma gününü gösteriyordu Mehmet Kamil, annesiyle dedesinin evinden geliyordu. Ana- oğlun sırtında, dede evinden aldıkları odunlar vardı. Mehmet Kamil`in anası Hatice Hanım müminelerin kıyafeti olan kara çarşaf giymişti. Gözler hariç, yüzü dahi peçe ile örtülüydü. Sarhoş, birkaç Fransız askeri Hatice Hanım`ın önünü kesip ‘Aç şu peçeyi be kadın!` diyerek bu iffet timsali anneye sataştılar. Hatice Hanım: ‘Ölürüm de açmam peçemi. Ben bunu dinim gereği örtmüşüm. Siz kim oluyorsunuz da beni Allah`ın dinine muhalif davranmaya zorluyorsunuz.` Dedi. Fransız komutan: ‘Burası artık bizim. Biz burayı işgal ettik. Siz de bizim istediğimiz gibi giyinmelisiniz.` Deyip Hatice Hanım`ın peçesine elini uzattı. Sırtındaki yükün verdiği ağırlıktan dolayı epeyi anasının gerisinde kalan Kamil ‘Yetiş Kamil!` diye anasının sesini duyunca yerden bir taş aldı ve annesinin peçesine el uzatan kefereyi tam alnından vurdu ve yere yıktı. Kanlar içinde kalan Fransız komutan, ayağa kalkıp acımasız ve soğuk bir sesle süngüleyin bu cüretkârı dedi. Ve Kamil, delik deşik edilmiş bir halde, küçük bedeniyle şehitler kervanına katılanlardan oldu. Kamil`in kanı yere düşer düşmez Anteplilerin imanlı kalplerinde şecaat alevi tutuştu. Dalga dalga büyüyen ve Antep`in kurtuluşuna vesile olan bir kıyamın başlamasına vesile oldu. İffetli bir anne ve annesinin peçesi uğruna can veren gencecik bir fidan…
Antep`in kurtuluşunun üzerinden, yani Fransızların def` olup gitmesi, çok değil bundan 97 yıl önceydi. Peçe ile başlayan kavga, dönemin süper gücünün yenilgisi ile sonuçlanmıştı. 30000 nüfuslu Antep için 30000 kişilik tam teşekküllü bir ordu ile şehre saldırmıştı Fransız gavuru. Antep zafer kazandı deyip övünmek kolay. Peki, bu zaferin bedeli ne oldu? 6317 şehit. Yani ortalama her beş kişiden birisi şehit edilmiş bir şehrin halkından bahsediyoruz. Bir taraftan Kürt Molla Mehmet diye bilinen Karayılan, diğer taraftan Türk olan Mehmet Sait isimli Şahin Bey diye bilinen şehitlerin şecaatleri ile özgürlüğe kavuşmuş bir halktan bahsediyoruz. Mehmet Said (Şahin Bey`in) şu sözlerine bir bakın: ‘Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde şüheda kanı karışıktır. Din için, namus için, hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa canınıza kıyarız.` Bu sözlerin sahibi, kurşunu bitince düşmana süngü ile saldırıp şehit olan bir yiğittir.
İşte 25 Aralık tarihinde bu fedakâr halkın direnişi ve şehadeti neticesinde pes eden Şark orduları komutanı General GORO bir dostunun ‘Niçin Fransız mandasına verilen mıntıkayı işgal etmiyorsunuz?` sorusuna ‘Fransız ordusu Antep`e girmek için on ay bekledi, Anadolu`da bin Antep var.` Cevabını vermişti.
Halkımıza değerlerimizi, özümüzü anlatırken geçmişi hatırlatmalıyız. Bugünün insanı ile ecdadı kıyaslamalıyız. Bir papaz kilisede diyor ki: ‘Kızlarınıza mutlaka hac takın. Çünkü Müslümanların kızları bizim kızlarımıza çok benzedi. Ayırt etmek lazım.` Evet, bugün Fansız komutanının peçesine elini uzatacağı kaç Hatice Hanım kalmış? Öyle ise bacılarımıza, gençlerimize, erkeklerimize özünü hatırlatacak yakın tarihi daha çok işlemeliyiz. Bu ülkede yakın tarihi, hep İslam`a mesafeli olan, gayri İslami bir nizam benimsemiş kişiler kendi pencerelerinden bakarak anlattılar. Örtüye dahi savaş açan bir zihniyet Hatice Hanım`ı anlatır mı? Sözün özü, hakkı ortaya koymak insanımızı özüne döndürmek için uzaklarda değil kendi kanımızdan, canımızdan, insanımızdan örnekler vererek hakkı ortaya koyabilme duası ile…