Geçen haftaki yazımızın son kısımlarına doğru değindiğimiz bu meseleyi bu hafta da köşemize taşımak istedik. Özellikle son günlerde ‘`Merdiven altı din eğitimi`` gibi söylemlerin ülke insanımız için ne ifade ettiğini izah etmeye çalışacağız. Bir de tabi ki cemaatlerin ülke içindeki fonksiyonlarını da anlatmak gerektiğini düşünüyoruz.
Malumunuz 28 şubat döneminde PKK`dan tutun da tüm sol marjinal yapılarla kirli ilişkisi olan adı siyasetçi, adı akademisyen şahıslar hükümete darbe yapmaya teşebbüs suçlaması ile tutuklanıp cezaevine atıldılar. Bu adamlar, 15 Temmuz`dan sonra cezaevinden salındılar. Kumpas denildi, Fetö`nün işidir denildi. Daha neyse? Fakat herkes biliyor ki bu adamları Fetö tasfiye etti ve yerlerine kendi oturdu. Fetö`nün bu adamları tasfiye etmesi bu adamların ülke insanının maslahatını düşünen kişiler olduğu anlamına gelmez. 28 Şubat döneminde bu adamların ne kadar tehlikeli olduğunu herkes görmüştü. Hatta bunlardan biri cezaevinden çıkar çıkmaz basına verdiği mülakatta “Bütün cemaatleri bitireceğiz” şeklinde tehditkâr, kendinden emin ve büyük bir kin ile konuşmuştu.
Son dönemlerde basından öğrendiğimiz kadarıyla Bölgede eski Jitem usulü tanıdık, yöntemlerle üniversiteli dindar gençlere yönelik, İslami derneklere giden halka yönelik baskı, tehdit, muhbirleştirme gibi olaylar artmış durumda. Birileri yine kendini devlet zannetmeye başlamış. Devlet ortadadır. Kanun var, nizam var. Ama bu yapılar ne kanun der, ne nizam. Çünkü bunlar kafatasıyla içki içen İslamiyet`ten önceki Türklerin masalları ile büyümüş kişilerdir. Bu mantıktaki aklın hükümete sirayet etmesinden dolayı halkımızın çok büyük sıkıntılar çekeceğini hep farklı şekillerde vurguladık. Birçok düşünür, ülke menfaatlerini Allah için dertlenen iyi ve adil adam; her fırsatta bu meseleyi gündeme getiriyor.
Daha önce de aynı uyarıları bu gazete Fetö için de yapmıştı. Ama ne oldu? Gazetemiz baskın yedi, genel yayın yönetmenimiz de dahil birçok yazarımız gözaltına alındı, Fetöcü polislerce. Şimdi de aynı şeyleri söyleyen bu gazeteye tehditler gelebilir. Ama Allah müminlerin savunucusudur. Biz yeni darbelerin ayak sesini dahi işitmek istemiyoruz. Çünkü darbelerde en çok ezilen dindar halk olmuştur.
Ve biz Fetö üzerinden oluşan sisli havanın yıllarca bu millete ve bu dine sırf Allah için hizmet eden müminleri kuşatmasından çok rahatsızız. Said-i Nursi`den, Süleyman Hilmi Tunahan`dan , Şahı Nakşi Bend hazretlerinden, Gavsı Azam Abdulkadir-i Geylani`den beslenen tarikat ve cemaatleri hedef tahtasına koyup tüm İslami dernek ve vakıfları töhmet altında bırakmak gerçekten de İslami terbiye ile büyümüş hiç kimseye yakışmaz. Hele bu tür ısırıcı bir dili kullanmak Diyanet içindeki yetkililere hiç yakışmaz. Lütfen bu konularda konuşmak isteyen Tarikat ve cemaatleri de çok iyi bilen eski başkan Mehmet Görmez Hoca`ya bir danışsın. Hükümette dahil Görmez Hoca`nın üslubunu kullanmaya herkesi davet ediyoruz. Yani dışlamayan, töhmet altında bırakmayan, sadece ben bilirim demeden, merdiven altı gibi ibareler ile insanlarda tepkiye ve muhalefete sebep olacak, cedel ve hamaset duygularını hortlatacak cümleler sarf etmeyelim. Bu tür konularda konuşan herkesi Allah`tan korkmaya davet ediyoruz.
Gerçekten de birçok İslami cemaat her türlü baskı, tehdit, iftiraya rağmen bu ülke insanı için Kuva-yı Diniye olmuş. Kuva-yı Diniye olmanın bedelini zindan, hicret, muhaceret, şahadet, sürgün, tecrit gibi bir insanın başına gelebilecek her şeye maruz kalarak ödemişler. Bu ülkedeki bütün İslami cemaatler zalimlerin zulmüne bağışıklık kazanmıştır elhamdülillah. Yani İslam`a hizmet eden, dinin yıllarca yasaklandığı, âlimlerin idam edildiği bir ülkede hangi zalim olursa olsun İslami cemaatleri bitiremez. Rahmetli Erbakan Hoca`yı sırf cemaatlere yakınlığından dolayı bitirmek istemediler mi? Darbenin asıl sebebi Erbakan Hoca`nın İslami cemaatlere olan ılımlı tutumu ve desteği değil miydi?
Halkımızı hafiz olan Allah`a emanet ederiz. Selam ve dua ile.