Bir aya yakındır Arakanlı Müslümanlara yönelik devam eden katliamları konuşuyoruz. Myanmar hükümetinin sessizliğini destek bilen Budist çeteler, Arakanlı mazlumlara her türlü zulmü ve şiddeti uyguluyor ve onları göçe zorluyorlar. Başka seçenekleri bulunmayan mazlumlar çaresizce yollara dökülüyor, komşu ülkelere göç etmek zorunda kalıyorlar. Zulümde sınır tanımayan Myanmar devleti ve insanlıktan nasiplenmeyen Budist çeteler, göç eden Arakanlı Müslümanların bir daha geri dönmemeleri için yollara mayın döşüyorlar.
Arakanlı Müslümanların yaşadıkları zulümlerin tarihi süreci var elbette. 4 Ocak 1948`de bağımsızlığını kazanan Myanmar devleti o günden bu güne sistematik bir şekilde Arakanlı Müslümanlara zulmediyor, Müslümanlara insani ve hukuki hiçbir hak tanımıyor. Tabi Myanmar devleti bağımsızlığını kazanmadan önce de yani İngilizlerin egemenliği altındayken de Arakanlı Müslümanlar yine acımasız zulümlere, işkencelere, tecavüzlere ve toplu katliamlara maruz kalıyorlardı.
Bundan ötürü, 25 Ağustos`ta artan ve soykırıma varan Myanmar devleti ve Budist zulmünün gerçek mahiyetinin anlaşılması için meselenin tarihi sürecine ve arka plana bakmakta fayda vardır. Anlayacağımız, Arakan Müslümanlarının duçar kaldığı zulümler yalnızca bugünün meselesi değil, tarihi süreci olan yüzyılların meselesidir.
Ancak ne var ki İslam dünyası yüzyılların meselesi olan Arakanlı Müslümanların yaşadığı zulüm ve katliamlara ciddi bir şekilde eğilmedi. Bu meseleyi İslam ümmetinin bir meselesi olarak görmedi. Son bir aydır artan katliam, tecavüz ve şiddet olayları dünya Müslümanlarını bir nebze de olsa harekete geçirdi. Ama maalesef şuana kadar mutlak bir çözüm anlamında herhangi bir irade ortaya konulamadı. Elbette bunun sebepleri vardır ve en önemlisi de ümmet-i Muhammed olarak bir ve beraber olamayışımız, vahdeti sağlayamayışımızdır.
2011`de Suriye iç savaşının başlamasından bu yana her fırsatta İslam âleminin birlik olmasının gerekliliğinden söz ettik ve imkân bulduğumuz her platformda da bu konuyu gündem etmeye devam ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki, İslam âleminin yaşadığı sorunları ancak Müslümanlar çözer. Eğer Müslümanların sorunlarını emperyalistler çözmeye çalışıyorlarsa bilin ki bahse konu sorunlar hiçbir zaman çözüme kavuşmaz, bilakis sorunlar giriftleşir ve çözülemez hale gelir.
En yakın örneği Irak ve Suriye. “Demokrasi getireceğiz” diyerek Irak`ı işgal eden ABD`nin gerçek hedefinin emperyal politikalar olduğu ortaya çıkmadı mı, 2003`ten bu yana Irak halkı rahat bir gün gördü mü, şu anda bile zenginlikleri ABD tarafından sömürülmüyor mu? Suriye meselesi de aynı şekildedir. Suriye meselesinin çözümü için aktör olan emperyalist güçlerin ortaya koyduğu çözümler hepimizin malumu değil midir? Hedefleri, Müslümanların topraklarını işgal etmek, parçalara ayırmak ve İslami yapıları birbirlerine düşman etmektir. Emperyalistler hiçbir zaman dostlarımız olmamışlardır, daima biz Müslümanların zenginliklerini sömürmek ve aramıza tefrika ekmek üzere politikalar geliştirmişlerdir.
İslam coğrafyasını kana bulayan ABD`nin Dışişleri Bakanlığından Arakan ile ilgili yapılan açıklamada ise zalim Myanmar devleti kınanmadı bile. “Her seviyedeki şiddeti kınıyor ve bütün taraflara tansiyonu düşürmeleri çağrısını yapıyoruz” açıklaması yapıldı. Taraflar dedikleri de; bir taraf ayaklarında ayakkabı bile bulunmayan ve çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu mazlum ve masum Arakanlılar, diğer taraf ise zalim Myanmar devletinin güvenlik güçleri ve ellerinde silah ve satırlar bulunan acımasız Budistler. Emin olun ki, Myanmar hükümetinin ve insani hiçbir değeri bulunmayan Budistlerin yaptığı katliamı ve işlediği soykırımı eğer Müslümanlar yapsaydı ABD`nin tavrı ve açıklamaları kesinlikle böyle olmazdı.
Batının vicdanına sığınmak, emperyalist güçlerden medet ummak 1 milyar 700 milyon Müslüman`a yakışmamaktadır. Müslümanlar, Batının vicdanına sığınmaktan vazgeçmedikleri ve aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakıp birlik olmadıkları müddetçe İslam âleminin yaşadığı zulüm ve sorunlar sona ermeyecektir. Batının Müslümanların sorunlarını gerçek manada çözmek gibi bir hedefi yoktur ve İslam âleminin huzura kavuşması için de Müslümanların birlik olmalarından başka çareleri yoktur; bunu hala anlamadık mı?