Hamd âlemlerin yegâne yaratıcısı Allah Teâlâ`ya, salât ve selam önderimiz Resulullah`a, pak ve nezih âline, ashabına ve ömrü boyunca küfre karşı mücadele edip bu uğurda bedel ödeyenlerin üzerine olsun.
Aziz İslam davasının selameti uğruna mücadele etmiş dava adamları, bu yolda mutlaka bir bedel ödemişlerdir. Kimisi hayatlarının büyük bir bölümünü sürgünlerde veya zindanlarda geçirmiş; kimisi aile ve efradını geride bırakarak muhacir olmuş; kimisi de, "Allah yolunda ölüm en büyük hedefim" diyerek şehit olmuştur. Ortak gayeleri Allah rızası olan bu muhterem şahsiyetler; peygamber varisleri oldukları için gece ve gündüzlerini bir edip insanları İslam`a davet etmişler, İslam`ı tanıtma ve ulaştırma uğraşında olmuşlardır. İslam`dan bihaber olan insanları kendi başlarına bırakma, davetlerine icabet etmeyenlere bir daha gitmeme, şöhret veya methedilmeyi isteme, kendileri için rahatlık ve huzur talep etme gibi şahsi menfaatler peşinde olmayan bu İslam önderleri, Allah rızasını kazanmaktan başka hiçbir şey istememişlerdir. Sadece Allah`ın hesabından korkmuş ve O`ndan sevap beklemişlerdir. Ve daima davanın büyüklüğünün ve yükünün ağırlığının farkında olmuş, bu doğrultuda hareket etmişlerdir. Böylece kendilerinden sonra gelen müslümanlara numune-i imtisal bir hayat bırakmışlardır. Tıpkı tevhidi düşüncesiyle insanlara örnek; fikri mücadelesiyle de müslümanlara ve İslami hareketlere esin kaynağı olan İmam Hasan el-Benna gibi
İmam Hasan el-Benna ve İslami Mücadelesi
17 Ekim 1906 yılında Mısır`ın Mahmudiye kentinde doğan Hasan el-Benna, dini ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptur. Babası zamanın hadis âlimlerindendi. Allah inancı yüksek olan bir ailede yetişmesinden dolayı; daha küçük yaşlarda gece namazları kılar, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmayı aksatmazdı. Resulullah`ın sünnetlerini ve İslam`ın emrettiklerini eksiksiz yerine getiren Hasan el-Benna, başkalarını da bu konularda teşvik etmede çok gayretliydi.
Yüz ifadesinde sürekli bir hüzün ve elem vardı. Kalbindeki iman ve ihlâsından dolayı, devamlı müslümanların dertlerine çareler bulma uğraşındaydı. Talebelik yıllarındaki İslami çalışmalardan dolayı genel kültürü oldukça gelişmişti. Daha lisedeyken "Haramlara Karşı Mücadele Cemiyeti" adında bir teşkilat kurup önemli şahsiyetlere mektuplar göndermiş ve toplumdaki kötülüklere ve haramlara karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirtmişti. Toplumsal ve dinsel eğitimin ağırlıklı olduğu üniversiteyi birincilikle bitirdikten sonra da, İsmailiye`de bir ilkokulda öğretmenlik yapmaya başlamıştı.
Halkın İslam`dan uzak bir şekilde yaşadığını gördükçe içi içini yiyor ve birçok geceyi uyumadan geçirip çare bulmak için projeler üretiyordu. Hatıralarını anlatırken içinde bulunduğu durumu şu veciz sözlerle dile getiriyor; "Allah bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çareler aramak için geçirdik. Ve ümmetin hallerini tahlil etmek, dertlerini ortadan kaldırmak için ne kadar düşündük. Bu hallerin tesirinden bazen ağlama durumuna gelirdik." İşte bu kaygı ve endişeleri taşıyan altı arkadaşıyla beraber bir gece toplanıp "İhvan-ı Müslimin/Müslüman Kardeşler" teşkilatını kurdular. Bu fedakâr ve cefakâr arkadaşlarıyla beraber İslam`ı tebliğ etmek için kahvehanelere giderek, orada vakit öldüren insanlara İslam`ın güzelliklerini ve cihanşümulluğunu anlatmaya başladılar.
Allah`ın yardımıyla halk, Müslüman Kardeşler teşkilatını bağrına bastı. Sayıları gittikçe artan teşkilat; köy köy, şehir şehir dolaşarak İslam`ı anlatıyor ve gittikleri her yerde de bir şube açıyorlardı. Bütün gayretlerini İslam`a davet yolunda harcıyorlardı. Üstat Hasan el-Benna; İslam`dan bihaber hiçbir şehrin ve hiç kimsenin kalmaması gerektiğini söylüyordu. Kısa sürede büyük bir şekilde gelişen İhvan teşkilatı, dünya müslümanlarının sorunlarıyla da yakından ilgilendi. Filistin meselesini ümmetin meselesi olarak görüp, Filistin`e savaşmak için askerler gönderdi. Filistin dağları ve köyleri, daha önce görmediği yiğit mücahitleri görme sevincini yaşadılar. O mücahitler ki; Yahudi`ye zilleti tattırmak için ölümü hayata tercih eden cengâverlerdi. Rablerine verdikleri sözden caymayan kahraman askerlerdi.
O tarihte krallıkla yönetilen Mısır`da, kral ve hükümet, gelişen bu olaylardan ve hızla büyüyen İhvan teşkilatından endişe duymaya başladılar. Müslümanların birlik ve beraberlikleri, özellikle organizeli bir şekilde hareket etmeleri gözlerini korkutmuştu. Hükümet, Müslüman Kardeşler teşkilatının önüne geçmek, faaliyetlerini durdurmak ve şeytani emellerini gerçekleştirmek için hareketi yasadışı ilan etti. Bilahare, teşkilatın çalışmalarını engellemeye başladılar ve büyük bir baskıyla teşkilatı ortadan kaldırmak için bütün imkânları seferber ettiler.
Teşkilata mensup fertleri bir bir yakalayıp, çok ağır işkenceler yaptıktan sonra hapishanelere koydular. İmam Hasan el-Benna`nın yoldaşlığını ve korumalığını yapacak hiç kimseyi dışarıda bırakmadılar. Amaçları Hasan el-Benna`yı tek başına bırakıp onu sinsice öldürmekti. Emellerine 12 Şubat 1949 yılında ulaştılar. Kahire`nin en büyük meydanında ve ışıkları söndürülmüş zifiri karanlık bir sokakta, dünyanın faydasız ve geçici metasına aldanmış kirli ve satılmış eller tarafından Hasan el-Benna`ya kurşun yağdırdılar. Ağır yaralı bir şekilde hastaneye kaldırılan Hasan el-Benna`ya müdahale edilmesine izin verilmedi. Böylece kan kaybından ölmesi sağlandı.
İslam davasının mümtaz ve müstesna şahsiyetlerinden İmam Hasan el-Benna, ömrünün sonuna kadar tebliğ ve kulluk vazifesini yerine getirmeye çalışarak, "Müminler arasında öyleleri var ki, Allah`a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine getirip o yolda şehit olmuştur; kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler" ayeti sırrınca Rabbine verdiği sözde durmuş ve adını şehitler kervanına yazdırmıştır.
İhvan-ı Müslimin teşkilatının kurucusu ve manevi lideri İmam Hasan el-Benna, başlattığı fikri mücadelesiyle dünyada bir çığır açmış, milyonların gönlünde taht kurmuştur. Ömrü boyunca karşılaştığı sorun ve problemler dolaysıyla hiç ümitsiz olmamış, çaresizliği asla kabul etmemiştir. Namazı en büyük iş, İslam`a davet etmeyi en büyük eylem kabul etmiştir. Din ve dünya, iş ve ibadet, aile ve cemaat arasında mükemmel bir denge kurmuştur. Sevenlerini derinden üzen ve hüzne boğan şahadetiyle de uyuyan ve gaflette olan ümmeti uyandırıp bir umut olmuş ve yeni nesillerin yetişmesini sağlayan bir rehber olmuştur.
Ey kitlelerin uyuşturulup sindirildiği bir dönemde, toplumu pak ve temiz kanıyla küfre karşı harekete geçiren aziz şehit!
Ey İslami kavramların içinin boşaltılıp model olarak sunulduğu ahir zamanda, örnek yaşantısıyla inananlara yol gösteren cefakâr rehber!
Ey dava uğruna dökülen mübarek ve müberra kanıyla, çorak toprakları yeşerten ve bereketlendiren korkusuz nefer!
Ve ey ömrü boyunca insanların hakkı ve batılı birbirinden ayırt edebilmesi için mücadele eden muhterem üstat!
Acıları lezzete çeviren şahadeti seçerek; şehitlere koşmayı kolaylaştırdın. Yalnızlığı ve unutulmuşluğu Allah`a ulaştırarak giderdin. Ölü kalplerde arzu ve istekler meydana getirdin. Mahrumiyet ve ayrılığı lezzete çevirdin. Amel güzelliğini ve mücadele azmini çevrene sirayet ettirdin. İşlerimiz vaktimizden çoktur diyerek tarihe yön verdin. Özgürlüğe giden yolun öncüsü olarak, geleceğe büyük bir miras bıraktın... Bıraktığın mirasa sahip çıkacağımıza ve nurlu yolunu sürdüreceğimize söz veriyoruz. Ruhun şad, mekânın cennet-ül firdevs olsun
.
Muhammet Şerif / Doğruhaber