Allah Teâlâ`nın, "Habibim, sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" diye hitap ettiği kalplerin gülü Hz. Muhammed (sav), insanlığın cehalet ve dalaletle iç içe olduğu bir zamanda dünyaya gözlerini açmıştır.

Dünyaya teşrif ettikleri zaman, yeryüzü karanlık bir dönem içerisindeydi. Her yer keşmekeş, mevcudat birbirine düşman, insanlar gafletteydi.

Doğruluk, dürüstlük, eşitlik, adalet, ahde vefa kavramları sadece hafızalarda vardı. İnsanlar bu güzel hasletleri ne başkasında görüyor, ne de kendileri yapıyordu.

Ahlaksızlık, haksızlık, zina, zulüm, eziyet, fuhşiyat, münkerat artmış, her tarafta güçsüzlerin mağduriyet çığlıkları vicdanlı yürekleri sızlatıyordu.

Elinde imkân ve güç olan kodamanlar yeryüzünün gerçek varislerini eziyor, göz göre göre yapılan bu zulme toplum sessiz kalıyordu.

Kadınlara mirastan hiçbir hak verilmiyor, kız çocukları uğursuz sayıldıkları ve utanç duyuldukları için diri diri toprağa gömülüyordu.

Tevhidi bir yaşayışı unutan insanlar birbirlerini öldürmekten, birbirlerine zarar vermekten, küfrün ve şirkin bayraktarlığını yapmaktan şeref duyuyorlardı.

Zalim ve müstekbirlerin zulüm ve haksızlıklarını en ileriye taşıdığı bir cehalet çağında, insanlık yeni bir döneme, yeryüzü kutlu bir nura ihtiyaç duyuyordu.

İşte o kutlu nur; miladi 571 yılında, Rebiülevvel ayının 12`nci gecesinde, Mekke`nin mütevazı bir evinde ve vakitlerin sultanı seher vaktinde "Muhammed" adıyla doğdu.

Onun getirdiği nurla kâinat birden şenlenip aydınlandı, yeryüzü zikir ve şükür mescidi haline geldi. İnsanlar birbirlerine karşı güttükleri düşmanlığı bıraktılar, dost ve kardeş oldular.

Kız çocukları, çocukluklarını yaşayıp mutlu, huzurlu ve de sürurlu oldular. Kadınlar, kadınlıklarının farkına vardılar, haklarına kavuştular, söz söyleme hakkına sahip oldular.

İhtiyarlar cadde ve sokaklarda yaşam mücadelesi vermekten kurtuldular. Sıcak bir yuvada, şefkatli ve merhametli evlatlar tarafından korunmaya alındılar, selamete erdiler.

Muhtaçlar, gördükleri ilgi ve alaka karşısında mutlu ve mesrur oldular, şeref ve kıymetin en büyüğüne ulaştılar, dört gözle ve büyük bir ümitle bekledikleri efendilerine kavuştular.

Köle ve fakirlerin yüzlerinde güller gönüllerinde reyhanlar açtı, yüreklerine su serpildi. İslam`ın güzelliklerinin daha iyi anlaşılması için makam ve mevki sahibi oldular, mal ve mülk elde ettiler.

O kutlu ve nurlu insanın doğmasıyla kâinat şereflerin en büyüğüne nail oldu. İnsanlık, değerlerin en yücesine kavuştu. İnsanlar, İslam ahlakının en güzelini yaşadı.

Yeryüzünde hiç sönmeyecek bir nur parladı, hiç bitmeyecek bir kandil yandı. Mevcudat daha önce görmediğini, şahit olmadığını çıplak gözlerle müşahede etti.

Hâsılı insanlar kıyamete kadar takip edebilecekleri ve takip ettiklerinde gerçek kurtuluşa ve ebedi saadete erecekleri bir rehbere, yani Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselama kavuştu.

Dünyaya teşrif ettikleri anda yeryüzünün seyrini müspet yönde değiştiren o mübarek zatın doğumu, elbette basite indirgenecek bir vakıa değildir.

1441 yıl önce dünyaya gelmiş muhterem birinin veladetinin, teknolojinin zirveye ulaştığı bugünlerde milyonlarca sevdalısı tarafından büyük bir aşk ve şevkle kutlanıyor olması hiçte azımsanmayacak kadar değerli ve önemlidir.

Geçici heveslerin esiri olmayan, anarşi ve şiddeti prensip edinmeyen milyonlarca Peygamber Sevdalısı, onu "Rehber" ve "Önder" edinerek ebedi saadetinin kapısını araladı, böylece dünya ve ahiretteki sarsıntı ve buhrandan kurtuldu.

Ebedi saadete ulaşma şansını -hayatta olmaları dolaysıyla- hala sürdüren mücadeleci insanlar da, o eşsiz zatı sevmek ve anlamak mecburiyetindedirler.

Onu anlamadıkça ve sevmedikçe, ebedi saadetin anahtarları olan ilkelerini kılavuz edinmedikçe, bunalım ve buhranlardan, zelzele ve doğal afetlerden kurtulmaları mümkün olamayacaktır.

Doğruhaber ailesi olarak; bu duygu ve düşüncelerle bütün müslümanların mevlit kandilini tebrik eder, sağlık, huzur ve barışa, ayrıca da insanlığa hayat bahşeden Resul-i Ekrem efendimizin hakiki manada anlaşılmasına vesile olmasını Allah Sübhanehu ve Teâlâ`dan niyaz ederiz.

Muhammet Şerif / Doğruhaber