Geride bıraktığımız Ekim ayının 23`ünde, Van ve ilçelerinde meydana gelen 7,2 şiddetindeki birinci depremin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti.
 
Depremden sonra hasarın çok fazla olduğunu söylesek, kesinlikle mübalağa yapmamış oluruz. Ki televizyon ekranlarından izlediğimiz görüntüler bu tespiti apaçık destekler nitelikteydi.
 
Birinci depremin ardından devam eden artçı sarsıntılar ve sonrasındaki 5,6 şiddetindeki ikinci depremle de, Van ili adeta yaşanmaz hale geldi. Van`daki yaşam zorluğu ve büyük bir deprem daha olacak korkusu dolaysıyla, Vanlı vatandaşlar önceleri tahayyül bile etmediklerini düşünmeye başladılar.
 
7,2`lik depremden sonra meydana gelen 5,6 şiddetindeki deprem ve devam eden artçı sarsıntılar, dondurucu soğuklar, çadır kentlerde hayat şartlarının zorluğu -çekilmezliği- sebebiyle Van`da yaşamını sürdüren depremzedeler imkânları dâhilinde başka illere mecburi göç/hicret etmeye başladılar.
 
Depremzede muhacirlerden öğrendiğimiz kadarıyla, Türkiye`nin hemen hemen bütün illerine göç eden Vanlılar olmuş. Rabbim bu mecburi göçlerini/hicretlerini mübarek kılsın, hayırlara vesile eylesin, gittikleri yerlerdeki müslümanlarla aralarındaki İslam kardeşliğini pekiştirsin inşallah.
 
Elbette ki karşılaşılan zorluklar, başa gelen musibetler, beklenmeyen felaketler, dayanılması zor acılar, 7,2 şiddetinde unutulmayacak korkular, bin bir zorluklarla satın alınan evlerin bir anda yerle yeksan olması…
 
Özlemle beklenen ciğerparelerin beton yığınlarının altında kalması, bir değil iki değil üç değil dörtte değil tam beş evladını aynı anda ebedi âleme yollamak, yıllardır aynı yastığı paylaştığı hayat arkadaşını kaybetmek…
 
Çadır kentlerin dondurucu soğuklarında buz gibi su ile sabah namazı için abdest almalar ve dondurucu soğuklara aldırmadan dakikalarca kıyamda, rükûda, secdede kalmak da imtihanın bir parçasıdır.
 
Rabbimiz, Bakara suresinin 155`nci ayeti celilesinde; "Muhakkak ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, can ve ürünlerden eksiltme ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele" diye buyurmuyor mu?
 
Evet, Rabbimiz bu ayette ve Kur`an`ın diğer birçok ayetinde bizleri çeşitli musibetlerle imtihan edeceğini ve bu imtihanlarda sabredenlerin mükâfatının eksiksiz olacağını buyuruyor.
 
Vicdan sahibi herkesi hüzne boğan Van depremi bütün insanlar için, bilhassa müslümanlar için büyük bir imtihandı. Kanaatimce deprem sonrası yaşanılanlar ise daha büyük bir imtihandır. Zira depremi yaşayan zaten yaşadı, imtihanını bir şekilde verdi. Ya depremi yaşamayanlar, yani biz müslümanlar imtihanımızı verdik mi?
 
Yüreklerimizi inciten deprem sonrası üzerimize düşen görevleri yerine getirdik mi? Kardeşlerimizin acılarının hafiflemesi için sıcak yatağımızdan, evimizden, ailemizden, işimizden, ticaretimizden feragat edip yardımlarına koştuk mu?
 
Beş çocuğu ve eşi enkaz altında kalan müslüman kardeşimizle beraber beton yığınlarıyla mücadele edip "Ahmet Yasin! Oğlum, bizi duyabiliyor musun" diye seslendik mi?
 
Ya da, elimizde imkânlar olmasına rağmen, depremzede kardeşlerimizin sessiz feryatlarına kulak verdik mi? Yazılarımızla, analizlerimizle, araştırma veya haberlerimizle kaç defa gündemde kalması için kafa yorduk, zaman harcadık? Yoksa sitemkâr sözler işitmeyi mi bekledik?
 
En önemlisi de, işini, evini, malını, memleketini, geçmişini bırakıp memleketimize hicret eden mustazaf kardeşlerimize ne faydamız dokundu? Dertleriyle ne kadar dertlendik, mağduriyetlerini ne kadar giderdik? Hangi konularda yardımcı olabildik? Yıllar sonra tekrardan filizlenen ve pekişen kardeşliğimiz gereği evimizi, aşımızı ve işimizi paylaştık mı?
Oysa her fırsatta kardeşlikten söz ediyorduk; adalet, eşitlik, hak, hukuk, insan hakları bahse konu oldu mu, mangalda kül bırakmıyorduk.
 
Müslüman kardeşlerimizin memleketlerimize hicret edecekleri söylenildiği zaman, hepimiz bir "ensar" olacağımızı, evimizi ve aşımızı kardeşçe paylaşacağımızı ifade ediyor ve daha birçok vaatlerde bulunuyorduk.
 
Evet, şimdiye kadar söylediklerimizi yerine getirip deprem muhacirlerine ensar olduysak… Üzerimize düşen görevleri yerine getirip mağduriyetlerini bir nebze de olsa giderdiysek ne mutlu bizlere… Ne mutlu bizlere ki, depremin verdiği onarılmaz acıları yaşayan kardeşlere yardımcı olabildik; memleketimizi, evimizi, aşımızı ve işimizi paylaştık.
 
Eğer ki, şimdiye kadar bir şey yapmadıysak, evini, işini, aşını umut ve hayallerini geride bırakıp hicret eden kardeşlere yardımcı olmadıysak; sadece kuma gömdüğümüz başımızı çıkarmamız yeterli olacaktır.
 
Muhammet Şerif / Doğruhaber