Bizleri, seçilmiş ümmetin inananlarından eyleyen Allah`ın adıyla...
Sorunun devamında, şu sorularla da karşı karşıya kalırsak eğer...
Kendinize "müslümanız" diyorsunuz. Peki, müslümanlığınızın gerekleri olan asli görevlerinizi yerine getiriyor musunuz?
Birebir şahit olduğunuz zulümlere, mağduriyetlere, haksızlıklara, kötülüklere, kıyımlara vs. müdahale etmek için mücadele ediyor musunuz?
Yanlış giden durumları düzeltme adına, aciz ve muhtaç müslüman kardeşlerinize -peygamber efendimizin hadisi gereği- yardım etme adına ve İslam düşmanlarının açtığı toplumsal gedikleri kapatma adına insancıl davranışlar sergiliyor musunuz?
İslam davasını yüceltmek ve yükseltmek için uğraş veren mustazaf müslümanların uğradıkları zulümlere karşı zalimlerin kirli yüzlerine haykırma cesareti gösterebiliyor musunuz?
Sırf Allah`ın emirlerini yerine getirip Resulullah`ı takip ettikleri için ve karanlıkta olanları aydınlığa çıkarma adına İslam`ı anlatıp Kur`an dersi verdiklerinden dolayı ömür boyu hapis cezaları alan zamanın mustazaf müslümanlarının yaşadıkları "sürgün"lerin bir son bulması için gerekli çalışmaları yapan İslami cemaatlere yardımcı oluyor musunuz?
Yıllardır ülkemizde süregelen başörtü yasağının her alanda özgürleşmesi için, özellikle de yapılacak yeni anayasa ile güvence altına alınması için yetkili ve etkili mercilere baskı yapıyor musunuz?
En doğal hak olan kesintisiz eğitime başörtüyle gitmek isteyen kutlu kervanın nur yüzlü fidanlarına karşı yapılan; tecrit, sınıfa almama, uzak okullara sürgüne gönderme, bütün okulun önünde hakaret ve aşağılama gibi zulümler karşısında neler yapıyorsunuz? O kutlu kervanın nur yüzlü nazeninlerinin sessiz feryatlarını duymuyor musunuz? "Ey Sümeyye`nin oğulları! Nerelerdesiniz, neden çıkmıyor sesiniz, yoksa taş mı kesildi kalbiniz?" diye sitem ettiklerinden habersiz misiniz, yoksa hesabınıza mı gelmiyor?
O kutlu kervanın nur yüzlü fidanlarının üzerindeki baskının tamamen kaldırılması için, hayatın her alanında tesettürlü yaşamak isteyen bacıların herhangi bir engel ile karşılaşmaması ve ahlaki yozlaşmanın önüne geçilmesi için mazlum ve mağdurların hamisi "Mustazaf-Der" tarafından başlatılan "Tesettür Seferberliği" çerçevesinde 23 Ekim Pazar günü Diyarbakır İstasyon meydanında, ümmetçi bir anlayış ve tevhidi bir düşünce ile düzenlenecek olan "İnanca Saygı ve Başörtüsüne Özgürlük" mitingine iştirak etmeyi düşünüyor musunuz..?
Ve yukarıdaki sorulara benzer bir sürü soru ile karşılaştık diyelim. Cevabımız ne olur, hiç düşündük mü?
Bizler eğer ki, "Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona ihanet etmez, yalan söylemez ve sahipsiz bırakmaz" diye buyuran bir peygamberin ümmeti isek, müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları zulümlere karşı duyarsız kalmamalıyız. Dil, mezhep, çalışma metotları ve yaşanılan bölge farklı diye, müslüman kardeşlerimizin uğradıkları haksızlık ve zulümlere sessiz kalmamalı; sessiz kaldığımızda zulmedenin safında olduğumuzu/sayıldığımızı bilmeliyiz.
Ayırım gözetmeden bütün müslümanları, kardeşlerimiz olarak görmeliyiz. Tasada, sevinçte, varlıkta, yoklukta kısacası her zaman ve her ortamda beraber olmalı; bir vücudun azaları gibi birbirimizle dayanışma içerisinde olmalıyız. Nasıl ki vücudun azalarından birine bir diken battığında tüm vücut o acıyı hissediyorsa, dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir müslüman kardeşimizin ayağına batan dikenin acısını, kardeşleri olarak bizlerde hissetmeli ve derdiyle dertlenmeliyiz.
Bunları yaptığımız ve yukarıdaki sorulara "müspet" cevaplar verdiğimiz takdirde; müslümanlığımızın gerekliliklerini sadece "laf" ile değil, hayatımızda uygulayarak ta yerine getiriyoruz demektir.
Ne mutlu müslümanlığın gerekliliklerini eksiksiz yerine getirenlere...
Muhammet Şerif / Doğruhaber
Birileri bizlere şu soruları sorsa...
M.Şerif Durmaz