Aslında hepsinin bir ismi var; kiminin Ahmet, kiminin Mehmet, kiminin Behçet, kiminin ise Hicret… Ancak isimlerinin bilinmesini önemsemediler hiçbir zaman bu hür neferler… Yüklendikleri kutlu davanın misyonunun herkesçe bilinmesi adına mücadelelerine devam ettiler daima…

Tevhid önderleri Peygamberlerin yolunu sürdürmek için gece gündüz demeden çalıştılar… Köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir gezdiler; ev ev, kapı kapı dolaştılar… Gittikleri her yerde, uğradıkları her mekânda aziz davanın ilke ve prensiplerini anlattılar insanlara…

Kimisi bağrına bastı hak davanın HÜR NEFERLERİNİ; kimisi ise tepki gösterdi aziz davayı anlattıkları için… Ancak gösterilen tepkiler, hiçbir zaman alıkoymadı onları yüklendikleri ilahi misyonun gerekliliklerini yerine getirmekten…

Gün geldi aç kaldılar; açıkta kaldılar… Gidebilecekleri, sığınabilecekleri bir adres bulamadılar… Dört koldan kendilerine baskı yapıldı aziz davalarından vazgeçmeleri için… Allah`a kul olmayı bırakıp, kula kul olma teklifleriyle karşı karşıya kaldılar…

“Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler dahi bu davadan ve bu yüce davayı insanlara anlatmaktan asla vazgeçmem” diyen sevgili önderleri gibi reddettiler davalarından vazgeçmeyi ve kula kul olmayı…

İnsanların doğruyu bulması, hakikati anlaması adına çalışmalarına aralıksız devam ettiler… Her yerde Allah dediler, Allah`ın yüce davası dediler; rıza-i ilahiyi hedeflediler… Tek düşünceleri rıza-i ilahi oldu daima…

Saldırıya uğramaktan, zindana tıkatılmaktan, sürgün edilmekten, işlerinden atılmaktan çekinmediler… Her biri birer Musap oldu davayı anlatmak için… Gün oldu, Hamza oldular Ebu Cehillere karşı… Ali oldular tüm zalimlere karşı…

Sevgiyle yoğrulan gençliklerini davaya adadılar; zamanlarını harcadılar… Davanın anlaşılması ve yaşanılması için daima üretken oldular… Azimle, ısrarla çalıştılar, çabaladılar, gayret gösterdiler… Mazereti, bahaneyi hayatlarından çıkardılar…

“Bahanenin VAR olduğu yerde başarı YOK olmaya mahkûmdur” gerçeğini hayatlarında şiar edinerek kutlu yolculuklarına devam ettiler… Maruz kaldıkları musibetlere karşı sabrı kuşandılar; Eyyup oldular… Zindanlarda Yusuf oldular; zindanı medreseye çevirdiler… Kahramanlıkta Ali oldular, Hamza oldular; zalimlere, tağutlara boyun eğmediler…

Çalışmalarından, fedakârlıklarından, samimiyet ve özverili uğraşlarından rahatsız olan zındıklar ve Müslüman görünümlü mahlûklar önlerine engel koydular… Çalışmalarını sekteye uğratmak istediler… Halkın gösterdiği teveccühü kırmak istediler…

Yalanlara, iftiralara, komplo ve kumpaslara maruz kaldılar… Aşılması zor gözüküyor olsa bile, tüm zorlukları Allah`ın izni ve yardımıyla aştılar… Komplo ve kumpasları boşa çıkarttılar; yalan ve iftiraları çürüttüler…

İnsanlara daha rahat ulaşmak ve Allah`ın yüce davasını anlatmak için çağın şartlarına ayak uydurmaları gerektiğini düşünerek bir çatı altında toplanma kararı aldılar… Faaliyetlerine bu çatı altında devam ettiler…

Çok kısa bir sürede çok büyük işler başardılar… Milyona yakın insanın iştirak ettiği etkinliklere ev sahipliği yaptılar… Etkinliklerde, sevgili Peygamberimizi anlattılar; mücadelesini, vasıflarını, âlemlere rahmet oluşunu anlattılar…

İbrahim (as)`ın tevhid mücadelesini, İmam Hüseyin`in şanlı kıyamını, Hz. Fatıma`nın örnek hayatını; Şex Said`i, Bediüzzaman`ı, Muhammed Ata`yı, İbrahim Hoca`yı ve daha nice büyük dava adamının yaşadıklarını anlattılar…

Söylem ve eylemleriyle topluma örnek oldular; topluma yön veren oldular… Toplumdaki ahlaki yozlaşmanın önüne geçebilmek adına çalışmalar yaptılar; seminerler verdiler; toplantılar gerçekleştirdiler… Halkı bilinçlendirdiler… Hakkın ve hakikatin, adaletin ve hürriyetin doğru anlaşılması adına her daim mücadele ettiler; bedel ödemekten çekinmediler…

“Menzil-i âlâ”ya ulaşabilmek için zamanın imkânlarını aziz İslam dinine vesile kıldılar… Tüm güç ve enerjileriyle “HAK DAVA”nın doğru anlaşılması adına uğraş verdiler; azimli ve gayretli oldular… Yılmadan, yorulmadan, dünyevi bir karşılık beklemeden kutlu mücadelelerine devam ettiler…

Vesile kıldıkları argümanları aziz İslam`a hizmetkâr yaptılar… Bu vesileyle bir kez daha ev ev, kapı kapı dolaşmaya başladılar… Her gittikleri eve İslam`ı götürdüler… İslam`ın hayat bahşeden güzelliklerini anlatma imkânı buldular…

Huzur avcısı karanlık mihraklar, İslam`ı anlatmalarından rahatsızlık duymuş olacaklar ki, bu hayırlı çalışmalara engel olmaya çalıştılar… Yalan ve iftiralar attılar; komplo ve kumpaslar kurdular… Baskı ve dayatmaya; cebir ve şiddete başvurdular…

“HAK DAVA”ya gönül vermiş HÜR NEFERLER, engel(leme)lere takılmadan çalışmaya, çabalamaya, cehd etmeye, insanlara İslam`ı götürmeye devam ettiler… Kutlu dava, desteği Kuran ve sünnetten alan hür neferlerin özverili çalışmalarıyla büyüdükçe büyüdü... Ve aziz halk, bir kez daha kutlu davadan haberdar oldu…

HÜR NEFERLER, daima bu davanın çok büyük bir dava olduğu mülahazasıyla çalıştılar… Evde, okulda, işyerinde, sosyal medya ortamında hâsılı imkânlar elverdiği müddetçe her yerde HAK davanın sözcülüğünü yaptılar…

Sorunlara karşı hiçbir zaman MAZERET öne sürmediler; MARİFET üretme yolunu seçtiler… Toplumu, cehaletin esaretinden kurtarmaya ve yaşamı manidar kılmaya çalıştılar… Ve insanlara iki dünya mutluluğunu vadeden bir “SİYASET”in nasıl olması gerektiğini (yaptıkları ve yapacaklarıyla) herkese öğrettiler…

Ne mutlu yaptıklarıyla toplumu eğiten ve topluma örnek ve öncü olan hak davanın hür neferlerine; erdemli öğretmenlerine…

Allah-u Teâlâ, bizlere hak davanın hür neferlerinin “BÜYÜK ZAFER”ini görmeyi nasip etsin.