Aksa Tufanı bundan bir yıl önce başlamıştı. Kassam Tugayları, yıllardır süren siyonist zulüm ve baskıya cevap verme hedefiyle bir sabah vakti başlatmıştı operasyonu. Başarılı bir operasyon olduğu belliydi. İşgal rejimi yediği darbeleri hazmedemeyerek ve hiçbir dengeyi gözetmeyerek vahşi ve barbar bir şekilde saldırılar gerçekleştirdi. Sivil insanların üzerine bombalar yağdırdı, hastaneleri, üniversiteleri, okulları, yaşam alanlarını bombalayarak hayatı durdurmak istedi. Bu barbar bir davranıştı, vahşi bir yaklaşımdı. Bunu ancak siyonist katiller yapardı. Ne İslam dünyasından ne uluslararası kuruluşlardan saldırı ve katliamları durduracak bir tepki gelmedi. Bu durum Neonazi israillileri daha da saldırganlaştırdı.

Kim kendine neyi yakıştırıyorsa onu yapıyor, kim hangi tarafta bulunmak istiyorsa bulunabiliyor ama önemli olan doğru tarafta olmaktır, önemli olan hakikatlerin sözcülüğünü yapabilmektir, hakkaniyetli insanların yanında durabilmektir. Tarih bugün yaşanılanları asla unutmayacaktır. Nasıl ki Aksa Tufanı Filistin halkı için bir dönüm noktasıysa, aynı zamanda dünya halklarının ortaya koyduğu tavır ve davranışlar açısından da bir dönüm noktasıdır. Aksa Tufanı yüzyıldır zulme uğramış mazlum bir halkın işlenen suçlara ve vahşiliklere vermiş olduğu meşru bir tepkidir. Aksa Tufanı başlatılmasaydı da işgal rejimi tüm vahşiliğiyle saldırılarını sürdürecekti.

Bir yıldır mücahitler işgal rejimine karşı beyaz bayrak çekmediler, kıt imkânlarla mücadelelerini sürdürdüler. Direniş gruplarının ortaya koyduğu mücadele tarihi bir mücadeledir. Bütün egemen devletlerin sınırsız desteğini alan işgal rejiminin son teknolojik silahlarına karşı çok az imkânları olan ama büyük imana sahip olan direniş hareketleri pes etmediler. 365 gündür Gazze’ye yönelik saldırıları bertaraf etmeye, siyonist askerleri hedef almaya ve onları etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Karşılarında bulunan ordunun teknolojisi ve ölümcül silahları vardı, ancak onların da teslimiyeti ve imanları vardı, davalarına olan inançları vardı. Allah’a güvenen ve davasına yakinen inanan mücahitlerin ortaya koyduğu mücadele karşısında hangi ordu galip gelebilir?

Bugün işgal rejimi Gazze’ye karşı sahte kahramanlıklar ilan ediyor. İlan etmiş oldukları sahte kahramanlıklar tüm dünyada alay konusudur. Asla eşit şartlarda olmayan savaşta mutlak anlamda kazanacak olan mücahitlerdir. Allah’a yakinen iman etmiş bir Müslüman için kaybetmek olabilir mi? Hayır, elbette. Şehadet mümin için bir kazançtır, şehitlerin kanları tarih boyunca bereket olmuştur. Bugün de şehitlerin ortaya koyduğu mücadele ve akıttıkları kan Filistin davasının kurtuluşuna vesile olacak ve işgal çetesinin yok olup tarihe gömülmesine vesile olacaktır. Tarih şahit ki; zulmedenler hiçbir zaman asıl zaferi elde edememişlerdir. Biz buna yakinen iman etmişiz. Allah hiçbir zaman ihmal etmez ancak imhal eder yani süre tanır. Zalim israil ve destekçileri de elbette büyük bir son ile karşılaşacaklardır. Galip gelecek olan Müslümanlardır, zaferi elde edecek olanlar direniş hareketleridir.

Sürekli gündemde tuttuğumuz ümmetin birlik ve beraberliği hususunu bugün bir kez daha ısrarla ve tekraren dile getiriyoruz. Kurtuluş vahdettedir. Birlik olmadığımız takdirde parçalanacağız, gücümüz dağılacak ve zalimler bize saldıracak. Ülkelerimizin kaynaklarını sömürecek, nesillerimizi değerlerinden uzaklaştıracaklar. Gazze, Lübnan, İran, Suriye sonra Türkiye; bu hedeflerini farklı ortamlarda dile getirmekten çekinmiyorlar.

İslam ülkeleri ne yapıp ne edip birlikte hareket etmeli, zalim ve işbirlikçilere karşı kendilerine yakışacak hareketlerde bulunmalıdırlar. Bugün işgal rejimine karşı harekete geçilmezse yarın çok geç olabilir. Savaş kapımıza dayandığında, bombalar şehirlerimizi harap etmeye başladığında iş işten geçmiş olabilir. Bundan sebep, yarın değil bugün adımlar atılmalıdır. Yoksa iş işten geçecek ve sonrasında büyük pişmanlıklar yaşanacaktır.