İslami davanın mesajının tüm topluma ulaşması için 90’lı yıllarda ciddi bir mücadele ortaya koyan bölge Müslümanları harıl harıl çalışarak gençliği Komünist Marksist yapıların elinden kurtarmak ve aziz dava ile tanıştırmak üzere bir çaba içindeydi. Gece gündüz demeden İslam davası uğruna çalışmalar yürütülüyordu. O dönemin zorlukları elbette yok değildi ancak dava uğruna çekilecek her zorluğa sabretmenin gerektiği bilincindeydiler.
Çalışmaların merkezinde cami olmasına karar verilmişti. Çünkü İslam Peygamberi de çalışmaların merkezine camileri yerleştirmişti. İslam Peygamberinin yolunu takip eden bölge Müslümanları da camileri merkez edinerek halka Kur’an öğretmek ve siyer dersleri vermek için çalışmalarını sürdürüyordu. O dönemde cami aracılığıyla İslami davayla tanışan, Kur’an ve Sünnet’i öğrenen, peygamberin hayatını ders olarak gören nice insan oldu.
Gün geçtikçe bölge Müslümanlarının İslami tebliğ çalışmaları semeresini vermeye başladı. Bu gelişmeler bölgenin dava ile tanışması açısından umut vericiydi. Çünkü yıllardır İslami çalışmalara hasret kalan bölge insanı, ortaya konulan çalışmaları benimsiyor, sahipleniyordu. Ancak bu gelişmelerden rahatsız olan karanlık yapılar yok değildi. Bu yapılardan biri de PKK idi.
PKK, bölgedeki İslami çalışmalardan son derece rahatsızdı. İslam’dan uzak seküler bir komün yaşamın toplumda kabul görmesini istiyordu. Oysa bölge halkı dindardı, Müslüman’dı. PKK buna rağmen bölge halkını İslam’dan uzaklaştırmak için her yolu deneyerek çalışmalarını yoğunlaştırıyordu. Bölgenin dört bir tarafında mazlum halka yönelik baskılar kuruyor, zulmediyordu. PKK’nin amacı bölgenin bütününü kontrolü altına almaktı.
Emperyalistlerin Kürt versiyonu olan ve aynı zamanda dış mihrakların uşaklığını yapan PKK, bölge Müslümanlarının İslami çalışmalarından rahatsız olduğunu saklamıyordu. Bunun için İslami çalışma yapan bölge Müslümanlarına yönelik tarihte benzerine az rastlanan baskı yöntemleri uygulayarak onlara gözdağı vermek ve çalışmalarını durdurmak istiyordu.
PKK’ye göre İslami çalışmaları yapan kişiler ‘bir avuç sofik’ti. Dolayısıyla bunlar, onlara ya boyun eğmeli ya bölgeden çıkmalı ya da bu iki seçeneği kabul etmedikleri takdirde öldürülmeliydiler. Bu üç seçenekten başka bir seçenek söz konusu olamazdı. Ancak unuttukları ya da hesaba katmadıkları hususlar da vardı. Bölge Müslümanları bu üç seçeneği de kabul etmeyerek PKK’nin zulmüne teslim olmadı.
PKK kendisine teslim olmayan, boyun eğmeyen ve aynı zamanda cami çalışmalarını devam ettiren bölge Müslümanlarına karşı yeni bir hainlik peşindeydi. Bu hainliklerinden birini de 26 Haziran 1992 tarihinde Susa/Yolaç Köyü’nde sergilediler. Ve tarihin kara sayfalarına kaydedilecek bir şekilde yaptılar bu hainliklerini.
Yüzlerini gizlediler, çünkü gerçek yüzleriyle o izzetli Müslümanların karşısına çıkmaya cesaret edemediler. Bir yatsı namazı vaktinde resmi asker kılığına girerek Susa Camisi’ne baskın düzenlediler. Caminin kutsallığını çiğneyerek içeriye ayakkabılarıyla girdiler. Namaz kılan 15 Müslüman’ı zorla dışarı çıkardılar ve ellerini arkadan bağlayıp duvar önünde topladılar.
Gözü dönmüş PKK’liler, ellerini bağlayıp duvar önünde topladıkları Müslümanları aşağılayarak kutsallarına hakaretler ettiler. Siyonistlerin el-Halil camisinde yapmış oldukları bir katliam gibi Susa camisinde Müslümanları otomatik silahlarla taradılar. 15 Müslüman’dan 10’unu şehit ettiler. Kalan 5 Müslüman da yaralı olarak kurtuldu.
Bölge tarihinde daha önce yaşanılmamış bir vahşet yaşanmıştı o gün Susa’da. Cumhuriyet döneminde camiler ahıra çevrilmiş, Kur’an dersi yasaklanmış ama bir mescit basılıp topluca katliam yapılmamıştı. PKK bunu yaptı ne yazık ki. Sebebi de, İslam’a ve bölge Müslümanlarının İslami çalışmalarına olan tahammülsüzlüktü. Bu katliam asla unutulmayacak, PKK’nin kanlı tarihinde bir kara leke olarak kalacaktır.