Filistin ile işgal rejimi arasında yaşanan mücadelenin perde arkasına ve tarihi sürecine bakmakta fayda vardır. Başlangıcının uzun yıllara dayandığı bu mücadelenin, bu gerilimin detaylarını bilmek, işgal rejiminin son yıllarda yaptığı zulüm, baskı ve işgalin daha iyi anlaşılmasına neden olacaktır. Filistin ile işgal rejimi arasında yaşanan ve halen de devam eden gerilimin sebebi, işgal rejiminin haksız ve hukuksuz bir şekilde Filistin topraklarını işgal etmesidir.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında da Filistin topraklarının yönetimi çok uzun yıllar Osmanlı’nın elindeydi. Ancak dünyanın egemen güçleri, Filistin topraklarını işgal etmek ve orada bir Yahudi devleti kurmak istiyorlardı. 1799’da Fransız General Napolyon Bonaparte, Osmanlı yönetiminde bulunan Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması gerektiği fikrini ortaya atmıştı.
Aslında ortaya atılan bu fikir onlar için bir hedefti. Bu hedeflerine ulaşmak için her yolu deneyeceklerdi. Çünkü onlar Makyavelizm ideolojisini benimseyerek hedefe ulaşmak için her yolu mubah görüyorlardı. Dolaysıyla, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması için ne gerekiyorsa yapmaya hazırlardı.
Bu düşünceler doğrultusunda Filistin topraklarında kurulması istenilen Yahudi devleti için bir lobi çalışması başlatıldı. Bunun için toplantılar, görüşmeler ve kongreler yapılmak istendi. 1879’da İsviçre’de Birinci Siyonizm Kongresi yapıldı ve burada Yahudi devletiyle ilgili fikirler tartışıldı, bazı kararlar alındı. Kongrede Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın, siyonistlerin amaçlarına ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyordu.
Birinci Siyonizm Kongresinden sonra yavaş yavaş farklı ülkelerdeki siyonistler Filistin topraklarına gelmeye başlamıştı. 1903 yılına kadar o bölgeye gelen siyonistlerin sayısı 25 bine ulaşmıştı. Siyonistlerin o bölgeye yerleştirilmesi sinsi bir oyunun parçasıydı. Dünyanın egemen güçleri, Filistin topraklarına göz dikmiş, o topraklarda gayrı meşru bir siyonist devletin kurulmasını istemişlerdi.
İngilizlerin başını çektiği küresel şer güçler aynı zamanda Osmanlı Devleti’ni de yıkmak, parçalara ayırmak istiyorlardı. Bunun için 1915’te Sykes-Picot anlaşmasına imza attılar. Anlaşmanın tarafları İngilizler ve Fransızlardı. Bu anlaşmayla, İslam coğrafyasını parçalara ayırmak için kendi hesaplarına göre hazırlıklar yaptılar.
1917’de düzenledikleri Belford Deklârasyonu ile Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasına karar verdiler. O tarihte Filistin topraklarına İngilizler defalarca saldırı gerçekleştirdiler. 31 Ekim 1917’de Birüssebi’de Osmanlı’nın elinde bulunan Filistin topraklarını işgal ettiler. O tarihten 1948’e kadar işgallerini sürdürdüler.
İngilizler 1948’de Filistin topraklarını terk ettiler ancak işgal sona ermedi. Filistin topraklarında kurulması planlanan bir yahudi devleti 14 Mayıs 1948’de kuruldu. Kurulan gayrı meşru yahudi devleti, siyonizmi yayma mücadelesi verdi. Filistinli Müslümanlara zulmetti, saldırılarla katletti, baskılarla onları evlerinden etti.
1967’de 6 gün savaşlarından sonra Kudüs’ü fiili olarak işgal etti. O dönemlerde İslam âlemi, Arap dünyası Filistin davasına sahip çıkıyordu. Ancak zamanla işgal rejimiyle anlaşmalar ve görüşmeler başladı. Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 1977’de işgal devletini ziyaret etti. 1979’da Mısır işgal rejimi arasında barış anlaşması yapıldı.
Filistinli Müslümanlar işgal rejimiyle mücadelelerinden taviz vermedi. Ancak küresel güçlerin işgal rejimine olan desteği ve maalesef İslam ülkelerinin işgal yönetimiyle normalleşmesi direniş cephesinin elini zayıflattı. 2005-2006’da Hamas’ın seçimleri kazanması, işgal rejimini saldırı ve baskılarında ve de işgalini daha da genişletme konusunda daha da pervasızlaştırdı. Sonraki dönemlerde işgal rejiminin Gazze’ye saldırıları sürekli hale geldi. ABD Başkanı Donald Trump döneminde işgal rejimi ve Arap ülkeleri arasında normalleşmeler başladı. Gelinen süreçte Türkiye, Fas, Sudan, Suudi, Bae, Bayreyn gibi ülkeler işgal rejimi ile normalleşme adımları atarak anlaşmalar yaptı.
Bugün Kudüs davası, işgal rejimiyle yapılan normalleşme anlaşmalarından sonra uluslararası düzeyde ciddi anlamda zayıflamıştır. Bu davada, Filistinli Müslümanlar ve direniş cephesi yalnız bırakılmıştır. Bu durum Müslüman ülkelerin liderlerini derin bir şekilde düşündürmelidir. Ne oldu da, işgal rejimiyle normalleşme adımları atıldı? Normalleşme adımlarının, Kudüs’ü yalnızlaştıracağı bilinmiyor mu?
İşgal rejimiyle normalleşmeyi bizler kabul etmiyoruz. Bize göre siyonist rejim işgalcidir. O topraklar siyonistlerin değil Müslümanlarındır. İşgalcilerle ne normalleşme adımı atılır ne de onlarla bir anlaşma yapılır. Filistin davası için, Kudüs için, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa için dün söylediysek bugün de aynı noktadayız. Tüm dünya bilsin ki, kimler Kudüs’ü yalnız bıraksa da, Allah’ın izniyle Selahaddin-i Eyyubi’nin torunları ve varisleri olarak bizler asla Kudüs’ü yalnız bırakmayacağız.