Son dönemlerde artan hayat pahalılığı, vatandaşın en çok şikâyet ettiği konuların ve en büyük sorunlarının başında gelmektedir. Bu konudan şikâyet etmeyen sanırım çok az insan vardır. Konu sürekli gündemde olmasına rağmen her geçen gün sorun daha da girift hal almaktadır.

Soruna çare bulması gereken merci, ülkeyi idare eden hükümettir. Ancak ne var ki hükümet kanadından yapılan açıklamalarda ülke ekonomisinin iyi durumda olduğu ifade edilmektedir. Öyle ki her evde araba varmış, kapıcısında bile. Hatta ikinci elde araç yetişmiyormuş…

Her evde araba olduğu konusu doğru mu, değil mi, bilemiyorum. Takdir milletindir. Lakin şunu biliyorum ki insanlar gelir dağılımındaki adaletsizliklerden ve son dönemlerde rutin hale gelen zamlardan ve dolaysıyla artan hayat pahalılığından çok şikâyetçidir.

Geçim sıkıntısı olmayan, geliri sürekli artan vatandaşların ekonomik gelişmelerden, artan zamlardan, gelir dağılımındaki adaletsizliklerden etkilenmedikleri, etkilenmeyecekleri zaten bilinen bir gerçektir.

Ancak geliri açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan, asgari ücretle çalışan, düşük maaşla geçinme mücadelesini veren ve emekli olduğu için aybaşını zor getiren vatandaşlar ise son dönemlerde yaşanan gelişmelerden çok ciddi anlamda etkilenmektedir.

Evet, pandemiyle birlikte dünyada küresel ekonomik dengeler bozuldu. Pek çok ürünün ham maddesinde artışlar oldu, üretimde, dağıtımda ve nakliyede maliyetler yükseldi. Bu gelişmeler beraberinde küresel bir krize neden oldu. Kriz, Türkiye’de de çok ciddi anlamda hissedildi.

Hükümete düşen, küresel dengeleri gözetmek ve vatandaşı merkeze alarak krizi aşmak için tedbir almaktır. Alınacak tedbirler, vergileri artırmak, elektriğe, doğalgaza, akaryakıta, gıdaya, tohuma, gübreye zam yapmak değil tabi ki.

Maalesef her kriz sonrasında en büyük mağduriyeti vatandaş yaşamıştır. Her defasında fatura vatandaşa kesilmiştir. Bu yanlış bir politikadır, doğru ve adil bir yöntem değildir. Bu şekilde sosyal devlet olunmaz. Sosyal devlet olmak isteniliyorsa, her konuda vatandaş merkeze alınmalıdır.

Devletler vatandaş için vardır, yani insan için vardır. İnsan olmadan devletin olmasının ne önemi vardır. Devletlerin bütün sistemleri, insan odaklı olmalıdır. İnsanı merkeze almayan, insanın çıkar ve menfaatini öncelemeyen her sistem, bozulmaya mahkûmdur.

Bundan mütevellit, küresel anlamda yaşanan ve Türkiye’de de etkili olan ekonomik krizi aşmak için şuana kadar uygulanan politikalardan farklı yöntemler geliştirilmeli ve bu yöntemler ivedi bir şekilde hayata geçirilmelidir. Bu konuda yükümlülüğü ve sorumluluğu olan hükümettir, ülkeyi idare edenlerdir.

Vatandaşın ekonomik krizin aşılması konusunda beklentisi vardır. Kriz var diye sürekli artan fiyatlar, yapılan zamlar vatandaşı çok zor durumda bırakmıştır. Bu konu vatandaşı dolaylı değil direkt etkilemektedir. Bunun için de ekonomi, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, zamlar gibi sorunlar sürekli vatandaşın gündeminin ilk sırasındadır. Vatandaşı kazanmak için, gündeminin ilk sırasında bulunan sorunları gerçek anlamda çözmek gerekmektedir.