Kudüs için bir gün değil, bir hafta değil, aylarca hatta yıl boyu etkinlik yapsak, Mescid-i Aksa’yı gündemimizde tutsak yine de çok olmaz. Çünkü Kudüs’ün anlatılması ve gündem yapılması için haftalara, aylara ihtiyaç var. Peki, ne zamana kadar sürmeli bu mücadelemiz? Cevap basit, siyonist işgal sona erinceye ve Mescid-i Aksa işgalcilerden temizlenip özgürlüğüne kavuşuncaya kadar.

Kudüs’ü bu kadar önemli kılan ne diye sorabilirsiniz? Cevaplayalım hemen. Kudüs bizler için sadece işgal altındaki bir İslam beldesi değildir. Kudüs, biz Müslümanlar için bir inanç, bir akide meselesidir. Allah, Kur’an’da Mescid-i Aksa’dan söz etmiş, çevresinin mübarek kılındığını buyurmuştur.

O topraklar, Miraç olayına tanıklık etmiştir. Sevgili Peygamberimiz Miraç hadisesinin yaşandığı gecede Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gelmiş, burada namaz kılarak dua etmiş ve kutlu yolculuğa çıkmıştır. Bu yüzden Kudüs Müslümanlar için alelade bir şehir değildir, ehemmiyetini Allah’tan almıştır, Resul-i Ekrem’den almıştır. Ve tabi diğer tevhid önderleri peygamberlerden almıştır.

Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzündeki ikinci mescit olma özelliği taşıyan Mescid-i Aksa, kadim şehir Kudüs’te bulunmaktadır. Peygamber ve sahabeleri, Mescid-i Haram’dan evvel 16 ay boyunca Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kılmışlardır. Yani Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesidir. Kudüs, İslam’ın doğduğu ve yayıldığı şehirler Mekke ve Medine’den sonra en kutsal üçüncü şehirdir.

Kudüs, tarih boyunca birçok kutsal yapıya ev sahipliği yapmasından dolayı çok sayıda savaşa sahne olmuş ve kimi zaman yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Kudüs, İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlık için çok kutsal yerleri içinde barındırmaktadır. Bu yüzden üç semavi din için de büyük önem taşımaktadır.

Kudüs ilk olarak Hz. Ömer döneminde fethedilmiştir. Sonraki dönemlerde Emeviler ve Abbasiler hâkimiyetinde kalmış, 1071 tarihlerinde bir dönem Selçuklular şehre hâkim olmuştur. Sonra 88 yıl boyunca haçlıların işgaline uğramıştır. Tarihler 1187’yi gösterdiğinde şarkın en sevgili sultanı Selahaddin Eyyubi komutasındaki İslam ordusu, Kudüs’ü Hittin Savaşında haçlıların elinden geri almıştır. Selahaddini Eyyubi’nin vefatından sonra Fransızlar Kudüs’ü tekrar ele geçirmiştir.

Kudüs 1517 yılına kadar Memluklerin hâkimiyetinde kalmıştır. Osmanlı 1517’de şehri almış ve 1917’ye kadar şehre hükmetmiştir. 1917’de Kudüs İngilizlerin eline geçmiştir. İngilizler, sinsi planlarla o toprakları Yahudilere peşkeş çekmiştir. 1948’de ise İngilizler oradan çekilerek o toprakları Yahudilere bırakmıştır. Filistinli Müslümanlar başta olmak üzere bir bütün olarak İslam âlemi için kara gün 14 Mayıs 1948’de başlamıştır.

Siyonist rejim tarafından 1967’de başlayan yayılmacı fiili işgal hala devam etmektedir. İşgalci rejim her geçen gün o topraklarda Yahudiler için yasadışı yerleşim yerleri inşa etmektedir. Yani işgal günden güne genişlemektedir. Aynı zamanda siyonistlerin destekçileri emperyalistler ve işbirlikçileri de Kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıdıklarını açıklamaktadırlar.

Bu, İslam ümmeti için kabul edilebilir bir durum değildir. Müslümanlar gelişmelere karşı harekete geçmek durumundadır. Kudüs’ün işgalcilere bırakılamayacak kadar ehemmiyet arz ettiğini ve kırmızıçizgi olduğunu ifade ederek, Kudüs’ü özgürleştirmenin hesaplarını yapmalıdır İslam ümmeti. Kudüs’ü özgürleştirmek bir ütopya değildir. Kudüs’ü özgürleştirmek, iman ehli her Müslüman’ın hedefidir, idealidir.

Evet, bugün işgal rejiminin imkânları çok olabilir, arkasında bazı güçler olabilir. Bu demek değildir ki onlara galebe çalmak imkânsızdır. Elbet bir gün ittifakları bozulacak, işgal rejimi yaptıklarının hesabını verip o toprakları gerçek sahiplerine teslim edecektir. Bugün, kendilerini dünyanın süper gücü olarak görenler, iki devletli çözüm ve Yüzyılın Anlaşması gibi sinsi planlar ortaya koymaktadır. Bunlar asla Filistin davasının selameti için değil bilakis siyonistlerin çıkar ve menfaati içindir.

İslam ümmeti asla Kudüs sevdasından vazgeçmeyecektir. Çünkü Kudüs sevdası, aziz davaya mensubiyetin bir gereğidir. Kudüs’ün, Mescd-i Aksa’nın bizler açısından akidevi bir yönü vardır. O yüzden Kudüs bizler için bir davadır, bir inanç meselesidir. Aynı şekilde ümmeti bir araya getiren unsurdur Kudüs. Bundan mütevellit, ümmetin vahdet yolu, Kudüs’ten geçmektedir. Kudüs’ün özgürlüğü ümmetin vahdetiyle paralellik arz etmektedir. Ümmet vahdeti sağlarsa, Kudüs özgürlüğüne kavuşacaktır. Kudüs özgür olursa, ümmetin vahdeti sağlanmış olacaktır.