"Kim zerre ağırlığında hayır yapmışsa karşılığını görecek, kim de zerre ağırlığınca kötülük işlemişse karşılığını görecektir." [Zilzal/7-8]
Allah Teâlâ tarafından, insanlara doğru yolu göstermek için gönderilen "en son Peygamber", Hazreti Muhammed (s.a.v)`dir. Hazreti Muhammed (s.a.v), diğer bütün Peygamberler gibi görevini layıkıyla yerine getirmiş, Allah Teâlâ`nın emirlerini, öğütlerini ve vahiy yoluyla bildirdiklerini insanlara eksiksiz açıklamıştır.
Ayrıca da, yaşantısıyla insanlara örnek ve önder olmuştur. O`nun hayatının hiçbir deminde, yalan, yanlış, hata vb. fiiller olmamıştır. O, her zaman doğruluğu, dürüstlüğü, edebi, hayâyı, güzel ahlakı ve topluma faydalı olmayı şiar edinmiştir. Nübüvvet öncesinde olduğu gibi sonrasında da, muhtaçlara, mazlumlara, yolda kalmışlara yardım ve desteğini esirgememiştir.
Ve de insanoğluna hayat nizamı olarak gönderilen, dünya ve ahiret hayatında saadete ulaştıracak olan yüce İslam dininin bütün yönlerini vahiy ışığında öğrettikten sonra ebedi âleme irtihal etmiştir.
İslam dini, Hazreti Muhammed (s.a.v)`in aracılığı gönderilen "en son din"dir. Son Peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v)`den sonra başka Peygamber gelmeyeceği gibi, başka bir "din" de gönderilmeyecektir. Bu gerçek, yüce kitabımız Kur`an-ı Mubin`de bildirilmiştir.
İslam dini, vahye dayalı son din olduğu için evrensel/cihanşümul bir dindir. Belli bir ırk, topluluk ya da belirli kavimlere, krallara gönderilmemiş, bütün insanlığa gönderilmiştir. Dolaysıyla İslam dini, bütün insanlığa hitap eden "evrensel bir din"dir. Bu realiteyi son Peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v) zamanında rahatlıkla görebiliriz. Zira Hazreti Muhammed (s.a.v), İslam dininin hayat bahşeden, yön veren ve yol gösteren "ilahi düsturlar"ını sadece kendi kavmi olan Araplara değil, diğer ırklara mensup olan fert ve topluluklara da götürmüştür.
İslam dini, hususan insanların birbirlerine karşı şefkatli ve merhametli davranmalarını; can, namus ve mal haklarına riayet etmelerini; adil, samimi ve müsamahalı olmalarını; hayırlı ve faydalı işlerde yardımlaşma ve dayanışmalarını; iyiliği, iffeti, itimadı, ihlâsı, tesanudu, birlik, beraberlik ve uhuvveti emretmiş; her türlü kötülüğü, fenalığı, ahlaksızlık ve hayâsızlığı, kin ve adaveti yasaklamıştır.
İslam dini, insanlar/fertler arasındaki ilişkilere dikkat çektiği gibi "sosyal hayattaki ilişkiler"e de dikkat çekmiştir. Sosyal hayattaki adaleti temin etmek için bazı kaideler belirlemiş ve tedbirler getirmiştir. İnsanlar arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için zekât, sadaka, infak ve bağışı tavsiye etmiş, bunlarla beraber faiz, kumar, şans oyunları gibi zahmetsiz ve emeksiz para kazanma yollarını, ayrıca da içki, hırsızlık, savurganlık, haksız yere cana kıyma gibi haramları da mutlak anlamda yasaklamıştır.
İslam dini, Allah ve Resulünün öğretilerini şiar edinmiş ehli imana, iyiliği emretme kötülükten sakındırmayı şiddetle tavsiye etmiştir. Bunu ilke ve prensip edinmelerini istemiştir. İslam`a karşı duran ve düşmanlık besleyen kişilere de hoş görülü ve yumuşak davranılmasını emretmiştir. O düşüncedeki kişilerin dikkate alınmasını/kazanılmasını, hizmeti İslamiyeyi dava edinen ehli hakikate telkin etmiştir.
İslam dini, eşitlik ve adalet dinidir. İslam`a göre bütün insanlar dünyaya "hür" ve "eşit" olarak gelir, "fikir" ve "ilim" hürriyetine sahip olur. Ancak hiç kimse başkasının özgürlüğüne/hürriyetine saldırıda bulunmaz. İslam dini, böyle bir saldırıyı asla kabul etmez. Bu yola başvuranlara ise gerekli yaptırımlar uygular.
İslam dininde, mükâfat olduğu gibi ceza da vardır. Bu kural hem dünya da, hem de ahirette geçerlidir. İyilik yapana karşılığı, kötülük işleyene de karşılığı verilecektir. Hiç kimse adaletsizliğe ve haksızlığa uğramayacak, kimsenin hakkı başkasının üzerinde kalmayacaktır. Yazının başında paylaştığımız Zilzal süresinin 7 ve 8. ayetlerinde belirtildiği gibi, imtihan dünyasında kim ne yapmış ise karşılığını eksiksiz görecektir.
İmtihan dünyasında Kur`an ve sünnete tabi olanlar, mazlumun yanında zalimin karşısında duranlar, İslam`a ve aziz Peygamberine hakaret ve saldırılarda bulunanlara karşı gelenler; "Allah Teâlâ`nın en sevgili kulları" arasında yer alacak, dünya ve ahirette huzur ve mutluluğu yakalayıp saadete ulaşacak "izzetli"lerden olacaklardır.
Kur`an ve sünnete tabi olmayıp İslam dinin mukaddesatlarına karşı "hakaretamiz girişimler"de bulunanlar, "İslamiyet hurafedir", "Peygamberlik ilkel bir meslektir", "Muhammed`in Tanrıyla temas kurduğuna inanmıyorum" gibi marjinal ifadeler kullanan sözüm ona entelektüel aydınlar (!) ise, yaptıklarının/söylediklerinin karşılığını görecek, dünyada "zelil", ahirette de "ebedi bir azap"a mahkum bedbahtlar"dan olacaklardır.