İnsanlık ailesi olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Salgın musibeti ayırım gözetmeden can almaya, insanları aciz bırakmaya devam ediyor. Dünya hiç olmadığı kadar zor bir durumda. Şuan konuşulan tek gündem, küresel salgının etkileri ve salgının ne zaman biteceği.

Dikkat ederseniz; savaşlar, çatışmalar, kavgalar, intiharlar vs. gibi üzücü olaylar toplum olarak gündemimizde değil. Herkesin en önemli ve öncelikli gündemi korona musibeti. Bu süreçte çok hususa şahit olduk. Tahmin bile edemeyeceğimiz çok farklı gelişmelere şahit olduk.

Alınan tedbirler neticesinde, hayat durma noktasına geldi. Sokaklar boşaldı, camiler kapandı, okullar tatil edildi, kurumlar tedbirler kapsamında iş yapamaz hale geldi. Evlerimizden başka gidecek bir yerimiz kalmadı. Aslında bu süreç bize çok şey öğretti; insan olarak, Allah-u Teâlâ karşısında ne kadar aciz olduğumuzu bize hatırlattı.

Hayatın bir imtihan olduğunu bir kez daha anladık. Yaşadığımız sıkıntı, bizi Rabbimize daha çok yaklaştırdı. Eskisinden daha çok yöneliyoruz Rabbimizin dergâhına. Daha fazla münacatta bulunuyoruz âlemlerin sahibi Allah’a. Rükûlarımız, secdelerimiz, dualarımız daha anlamlı hale geldi bu süreçte.

Efendimiz Hazreti Muhammed (sav)’i daha iyi tanıma gayretinde oluyoruz. Kutlu yolunun yolcusu olmanın mücadelesini daha çok verme çabasındayız. İki cihan güneşi Hazreti Muhammed Mustafa’nın insanlık için şifa kaynağı olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Evet, O (sav), insanlık için şifadır. Dertli olanlara devadır. O’nun karanlıkları aydınlatan nebevî mesajına bugün hiç olmadığı kadar ihtiyaç vardır. İnsanlık, O’na muhtaçtır. Tarihe dönüp bakalım, cahiliye dönemine bir göz atalım;

O (sav), yeryüzünü şereflendirmeden evvel zulüm ve haksızlıklar çoğalmıştı; helal ve haram ayırımı dikkat alınmıyordu; cehalet ve batıl inançlar türemişti; insani değerler körelmişti; ahlak, maneviyat, medeniyet, hak, hukuk, adalet, eşitlik kavramları ilkelleşmişti; yağma, talan, cinayet, zina, kumar, içki, haksız kazanç ve pek çok kötülük yaygın hale gelmişti.

İnsanlar saadet ve sevincin huzur kaynağı olan tevhid inancından mahrumdu. Yüreklerde batıl ilahlar yer bulmuştu. Küfür ve şirk, kalpleri, gönülleri ve bedenleri sarmış durumdaydı. İnsanlar canileşmiş, hakikati görmez olmuş, cehalet bataklığında çırpınır olmuşlardı. Âlem mahzun, gönüller mahzun, simalar mahzundu. İnsaniyet karanlıktan kurtulmak için bir nura muhtaçtı.

O (sav), böyle karanlık bir dönemde yeryüzüne teşrifleriyle dünyayı nurlandırdı. Vakitlerin sultanı seher vaktinde, Mekke’nin mütevazı bir evinde dünyaya teşrif etti. Karanlığa gömülü dünyayı aydınlatan nurun doğuşu, yeryüzünün manevi şeklini değiştirdi. Canlı cansız bütün varlıklar, insanlığın iftiharının yeryüzüne teşrifleriyle mesrur oldu. Kâinat heyecan içinde sevince gark oldu.

O’nun gelişiyle kâinat şereflerin en büyüğüne nail oldu. İnsanlık, değerlerin en yücesine kavuştu. İnsanlar, İslam ahlakının en güzelini yaşadı. Yeryüzünde hiç sönmeyecek bir nur parladı, hiç bitmeyecek bir kandil yandı. Hâsılı insanlar kıyamete kadar takip edebilecekleri ve takip ettiklerinde gerçek kurtuluşa erecekleri bir rehbere kavuştu.

İnsanlık, o rehberin yolundan yürüdükçe özünü kaybetmedi. Ne zaman ki yolundan uzaklaştı, işte o zaman yeryüzünde anarşi ve huzursuzluk arttı.  Küresel salgınların insanları aciz ve çaresiz bıraktığı bu günlerde de, insanlığın hiç olmadığı kadar O’nun nebevî mesajlarına ihtiyacı vardır.

İnsanlık O’nu anlar ve O’nun getirdiği hayat nizamına uyarsa, maddi ve manevi dertlerinden kurtulabilecektir. Zira sıkıntılardan kurtulmak, küresel bir salgın olan koronaya karşı durmak, dünyada huzur ahrette de kurtuluşa ermek için çözüm insanlığın şifası Hazreti Muhammed (sav)’dir. O’nu örnek alan huzur bulur, O’nu rehber edinen sahili selamete erişir. Rabbim bizleri, insanlığa şifa olan O kutlu Nebi’nin yolundan ayırmasın.