TBMM’de milletvekillerinin hararetli tartışmaları, kavgaları ve siyasi üsluptan uzak açıklamalarına çok şahit olmuşuzdur.

Toplumun beklenti içerisinde olduğu milletin vekillerinin hoş karşılanmayan görüntülere sebebiyet vermeleri, üzücü ve düşündürücüdür.

Milletvekillerinden beklenen, üslupta ölçüye riayet etmeleri, sağduyulu ve seviyeli davranmaları ve topluma örnek olmalarıdır.

Halk, vekilleri mecliste siyaset yapmak üzere seçmiştir, kavga etmek üzere değil!

Halkın beklentisi, milletvekillerinin aslî işlerini yapmalarıdır.

Mecliste siyaset yapmayacak yani aslî işini yapmayacak olan vekillerin mecliste kalmalarının ne anlamı vardır.

Siyasetin tarifinde kavga ve çatışma yoktur; birleştirme, kaynaştırma ve uzlaştırma vardır.

Siyaset, milletin ve memleketin yararını düşünmektir.

Siyaset, toplumun faydasına olacak bir husus söz konusu olduğunda bireysel çıkarları bir kenara bırakıp ortaya konulan projeyi desteklemek ya da projenin eksikliklerini tespit edip katkıda bulunmaktır.

Siyaset, iktidarda olanların her söylediğine toptancı yaklaşımla karşı çıkmak ve her söyleneni çok sert eleştirmek değildir.

“Ben muhalefet partisiyim, iktidarın her söylediğini eleştirmeye hakkım vardır.” yaklaşımı, sorumlu bir siyasetçinin yaklaşımı değildir. Bilakis sorunlu ve fayda sağlamayan bir yaklaşımdır.

Ülkeyi idare eden hükümetin görevleri belli olduğu gibi, muhalefette olan partilerin de görevleri bellidir. Herkes üzerine düşeni yapmak, görevlerinin gereğini yerine getirmek zorundadır.

Türkiye’de “muhalefet kavramı” konusunda yanlış bir düşünce, yanlış bir algı vardır.

Muhalefetin görevi, sadece eleştirmek, karşı çıkmak ve yapılan bir yanlışta ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmak değildir.

Böyle bir muhalefet anlayışının bugüne değin ülkeye hiçbir katkısı olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.

Siyasi partiler birbirlerinin düşmanı değiller, birbirlerinin rakibidirler ve elbette birbirlerini eleştirme hakkına sahiptirler.

Ancak bir parti, diğer partiyi eleştirecekse ya da bir siyasetçi başka birini eleştirecekse sadece rakip olduğu için eleştirmemelidir.

Siyasi nezakete dikkat etmeyen milletvekillerinin, siyaset kurumunu itibarsızlaştırmaya hakları yoktur. Mecliste yaşanan kavgalardan ve vekillerin birbirlerine hakaretlerinden dolayı siyaset kurumuna güven azalmıştır.

Siyaset kurumunda eleştiri ölçüsü, politik rekabet mülahazası güdülmeden hak ve hakkaniyet doğrultusunda olmalıdır.

Eğer yapılacak eylem doğruysa, topluma fayda sağlayacaksa desteklenmeli, ancak aksi bir netice ortaya çıkaracaksa karşı durulmalı ve eleştirilmelidir. Bugünkü ortam ve siyasi zeminde, böyle bir durumun söz konusu olmadığı ortadadır.

Bu durum ne zamana kadar devam edecektir, milletin seçtiği vekiller ne zamana kadar partisel ve bireysel çıkarlarını milletin ve memleketin çıkarlarının üstünde görmeye devam edecektir!

Mevcut bütün olumsuzluklara rağmen; siyasi gerilimden, tartışma ve kavgalardan uzak bir ortamın oluşması, siyasiler tarafından temkinli, ihtiyatlı, ölçülü, seviyeli ve sorumlu bir dilin kullanılması ve toplumun çıkarına dayalı siyasi bir anlayışın hâkim olması için uğraş verilmesi gerekmez mi?

Dileğimiz ve beklentimiz bu yöndedir. Umarız bugüne kadar yapılan yanlışlardan dersler çıkarılır ve bundan sonra aynı yanlışlara düşülmez.

Bilinmeli ki, siyasiler arasındaki üslup sorunu çözülürse, ülkede toplumsal bir birlikteliğin oluşmasının önündeki engellerin en önemlisi aşılmış olacaktır.