Hacire Akar, oğlu dağa götürülmek üzere kaçırıldığı için bir eylem başlatmıştı. “Oğlum gelmeyinceye kadar buradan ayrılmayacağım” diyen acılı anne, eyleminde başarılı olmuş ve neticede oğluna kavuşmuştu.

Hacire Akar oğluna kavuşunca, aynı acıyı paylaşan başka aileler de bir umutla Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde oturma eylemi başlattılar. Tek isteklerinin çocuklarına kavuşmak olduğunu ifade ediyorlar. Ailelerin eylemi sürüyor ve her geçen gün eyleme katılan ailelerin sayısında artış oluyor.

Yıllardır oğullarından ayrı olan yüreği yanık annelerin “Çocuklarımızı istiyoruz; çocuklarımızın mağaralarda yaşamasını istemiyoruz!” talebi çok haklı, meşru ve aynı zamanda çok masum bir taleptir.

Bu masum talepleri güncel çekişmelere alet etmek ve bu feryatlar üzerinden hesaplar yapıp siyasi rant sağlamaya çalışmak insanî ve vicdanî bir tutum değildir.

Annelerin çocuklarına kavuşma arzusu, siyasi kazanımlardan ya da partisel çıkarlardan çok daha kıymetlidir. Bu anneler, herhangi bir siyasi hesap ve çıkar için eylem yapmıyorlar. Sivil ve meşru tepkilerini ortaya koyup evlatlarına kavuşmayı arzuluyorlar.

Bir annenin çocuğuna kavuşma arzusu kadar doğal başka bir talep olabilir mi? Hayır tabi ki. O yüzden bu feryatlara kulak verilmelidir. Çocukları PKK tarafından dağa kaçırılan anaların haklı çığlığına sahip çıkılmalıdır. Zira bu konu, siyasi tarafgirlik meselesi değildir; partiler üstü bir meseledir.

PKK’nin uzun yıllardır Kürt ailelere yaşattığı acıya parmak basan anaların bu anlamlı eylemi, siyasi hesaplara ve bireysel pazarlıklara kurban edilmemelidir.

Anaların gözyaşının dinebileceği, ailelerin çocuklarına kavuşabileceği ve Kürtler üzerindeki PKK hegemonyasının sona erebileceği toplumsal bir mesele olarak ele alınmalıdır.

Bu hassas süreçte devletin atacağı adımlar ve başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere hükümet yetkililerinin yapacağı açıklamalar çok önemlidir.

Bu süreçte atılacak yanlış adımlar, PKK ve HDP’nin işine yarayacak ve bununla birlikte muhalefet bloğunun hükümete karşı elini güçlendirecektir.

Hükümet bu süreci doğru bir şekilde yönetemezse, daha büyük ve kalıcı sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Şu anda kamuoyunda bu mesele, iktidarın siyasi bir kampanyası olarak algılanmaktadır. Oysa mutlak çözüm için meselenin “toplumsal bir mesele” olarak ele alınması gerekmektedir. O yüzden hükümet bu algının önünü almak adına girişimde bulunmalıdır.

Hükümet ve ona yakın medya, ailelerin eylemine sahip çıkmaya elbette devam etmeli ancak bunu sadece HDP ve PKK’yi eleştirme kampanyasına çevirmemelidir; meseleye daha kapsayıcı ve çözüm odaklı yaklaşmalıdır.

Ana muhalefet partisi CHP, çocukları PKK tarafından dağa kaçırılan ailelerin eyleminde daha çok sessiz kalmayı tercih etmiştir. İnsan hakları ve ihlaller konusunda duyarlı olan bazı kişi ve kesimler de ana muhalefet partisi gibi sessizliklerini sürdürmüşlerdir. Bu durum, kamuoyunun dikkatinden kaçmamıştır.

Türkiye’yi ilgilendiren bir konu olmasına rağmen, CHP’nin ailelerin bu haklı eylemine tam manasıyla sahip çıkmaması ve acılı annelerin yanında yer almaması, partilerinin toplumsal hassasiyetler konusundaki tutumlarını ortaya çıkarmıştır. CHP ve hatta İYİ Parti bu konuda halkın düşüncelerine ve hassasiyetlerine ne yazık ki tercüman olamamışlardır.

Oysa bu meseleye siyasi çıkarlar bir kenara bırakılarak yaklaşılmalıydı. Evlatları dağa kaçırılan annelerin feryadına, insanî duyguları körelmemiş herkesin sahip çıkması gerekirdi. Ancak öyle olmadı. Bir kesim bu eylemleri haklı görürken ve desteklerken, PKK çizgisinde siyaset yapan HDP başta olmak üzere bazı taraflar ise bu eylemleri yanlış buluyor ve eleştiriyor.

Son söz olarak: Acılı ailelerin evlatlarına kavuşmak için başlattıkları eylemlere, sorumluluk bilinciyle vicdan ehli herkesin sahip çıkması, siyasi hesaplar ve çıkarlar düşünülmeden bu konuya partiler üstü yaklaşılması ve özellikle hükümetin doğru ve yapıcı yöntemlerle meşru talepleri karşılayacak köklü çözümler bulup bunların gereğini yerine getirmesi neticesinde istenilen bir sonuç elde edilebileceği kanaatindeyim.