İstanbul seçimlerinden çıkan sonuç, siyasi partilere bazı mesajlar verdi. Kaybeden tarafın yetkilileri, seçmenin verdiği mesajları aldıklarını ve bu mesajları çok önemsediklerini belirterek şu ana kadar yapılan hatalara bir daha düşmeyeceklerini ve yanlışları düzeltmek için bundan sonraki süreçte yeni bir yol haritası hazırlayacaklarını ifade ettiler.

Seçmenin mesajı iyi değerlendirilmez ve gereği yapılmazsa, kaybeden tarafı bugünlerden daha sıkıntılı günlerin bekleyeceği aşikârdır.

Aslında seçmenin vermiş olduğu mesaj nettir; seçmen, sırf daha fazla oy alınsın da zafer elde edilsin diye politikalarından ve değerlerinden taviz verme işini benimsemediğini ve bu yöntemin mutlak başarıya götürmeyeceğini bilakis yanlışları normalleştireceğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Kanaatimce en önemli husus budur; zira bu, günümüz insanlarının en büyük sorunudur.

Uğruna mücadele edilen değerleri ihmal etme ve yanlışları normalleştirme, gerçek zaferin önündeki en büyük engeldir. Zafer için değerler ihmal edilirse, kazanılacak zafer de asıl zafer olmayacaktır. Böyle bir zafere, mutlak zafer denilmez.

Hayata İslam penceresinden bakanlar, bir zafer elde etmek için sefere çıktıklarında nasıl davranacaklarının hesabını iyi yaparlar. Kendilerinin, zaferden değil seferden mesul olduklarını bilirler. O yüzden sefere çıktıklarından uğruna mücadele ettikleri değerleri ihmal etmeden çalışmalarını sürdürürler. Bu hakikatlerin göz ardı edildiği gün, mağlubiyetlerin başlangıç günü olacağını bilir ve ona göre davranırlar.

Birileri, zafere ulaşmak için her yolu ve her yöntemi mubah görebilir. İyi bir hasat elde etmek için her hileye ve her yalana başvurabilir. Hedefe ulaşmak için değerlerinden taviz verip çokyüzlü olabilir… O birilerinin bile bile yanlış yapması, göz göre göre yalan söylemesi, dava endişesi taşıyanların doğrularından ve ilkelerinden taviz vermelerine sebebiyet vermemelidir. Zira gerçekler gizlenerek elde edilen kazanımların devamlılığından söz etmek mümkün değildir.

Yazının burasında bir mesele aktarayım. 23 Haziran seçimi öncesi partiler çok yoğun bir çalışma temposu içerisindedir. Her ilçede sandık eğitimleri verilmektedir. Bir ilçede sandık görevlilerine verilen seminerde, eğitmen heyecanlı heyecanlı yapılması gerekenleri anlatmaktadır. Eğitimi veren eğitmen aynı zamanda partinin yöneticilerindendir. Görevlilere, sandık başında bulunmanın gerekliliği ve ehemmiyetini anlatarak “Sakın sandığı terk etmeyin” uyarısında bulunur. İçlerinden biri, “Efendim, namaz olacak. Namaz vakitlerinde mutlaka müsait yedek görevliler orada bulunsun ki namaz kılabilelim” şeklinde endişesini dile getirir. Eğitimi veren yönetici şu cevabı verir; “Kardeşim, namazın kazası olur ancak seçimin kazası olmaz.” Yine söz alır ve şu cevabı verir; “Allah bana bu namazı niye kılmadın diye soracak. Ya Rabbi, seçimdi, önemliydi deyip sıyrılamam.”

Mezkûr mesele için yorum yapmadan, bir de Hz. Ali için anlatılan bir meseleyi de paylaşayım. Hz. Ali ve beraberindekiler bir kaleyi kuşatmışlar, kale düştü düşecek; ama akşam namazı vakti girmiş. Hz. Ali demiş ki, “Yarınız saldırmaya devam etsin, yarınız da namazını kılsın; vakti kaçırmayın” Komutan cevap vermiş, “Efendim! Düştü düşecek... Bekleyelim biraz daha, ondan sonra kılarız” Hz. Ali’nin verdiği cevap çok manidardır; “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.”

Ne kadar da doğru, değil mi? İşte sonuçlar bu perspektifle değerlendirilse, neden kaybedildi sorusunun cevabı da bulunmuş olacaktır kanaatimce. 

Yazıyı bir temenniyle bitireyim: Umarım tüm partiler, seçmenin vermiş olduğu mesajı doğru bir şekilde okur, mevcut gelişmelerden gerekli dersleri çıkarır ve uğruna mücadele ettikleri değerleri ihmal etmeden çalışmalarını sürdürürler.