Bir kutlu mevsimde, meydanların senin aşkın ve sevdanla dolup taştığı bir Nisan ayında seni yazmanın, seni anlatmanın, senin uğruna her türlü fedakârlığı göze alan sevdalı yüreklerin yaşadıklarını topluma aktarmanın heyecanı ve mutluluğu sardı her yanımızı ey nebiler serveri!

Ey Nur-u Dilara, ey Resul-i Zişan! Kalemlerimiz senin emsalsiz yaşantını yazmakla müşerref oluyor, sözlerimiz seninle anlam kazanıyor. Karanlıklar senin varlığınla etrafı bir nur gibi aydınlatıyor. Yolunu kaybetmişler, haktan sapıp yanlışa düşenler nebevi mesajınla doğruyu buluyor, huzur ve saadeti elde ediyor.

Efendim, bizler sana sevdalı, bizler sana müştak! Bizler seni görmeden sana inanan, seni candan seven ve kutlu davan için yoluna kurban olan kardeşlerin olarak, sana olan aşk ve sevdamızı haykırmak adına yine meydanlardayız. Seninle savaşanların, sana düşmanlık edenlerin, seni rehber kabul etmeyenlerin kaybettiklerini tüm dünyaya ilan etmek adına meydanlardayız.

Ey kutlu nebi! Sana olan özlem ve sevgimizi meydanlara ilmek ilmek işledik. Kurtuluş ve özgürlüğün, sahil-i selamete ermenin senin yolunu takip etmekte olduğunu anlattık. Yolunun paklığı ve davanın cihanşümulluğu bizlere daima güç ve kuvvet verdi. Ve bu güç, aziz dava için gece gündüz çalışmamıza vesile oldu.

Ey kutlu önder, ey aziz Peygamber! Kimi zaman engel olmak istediler sevdamıza. Bunun için zulmettiler bizlere, gönderdiler sürgünlere, attılar zindanlara. Bizleri zindana attılar ancak yüreğimizdeki Muhammedî aşkı söküp atamadılar. Bu yaşadığımız zorluklar, sana sevdalı olduğumuz içindi. Hedefleri; bizleri yolundan, sünnetinden uzaklaştırmak, doğruyu, hak ve hakikati bulmamızı önlemekti.

Bizler gün geldi Ammar olduk, gün geldi Sümeyye. Bazen Bilal olduk eğmedik başımızı zulme, bazen Hubeyb olduk asıldık darağaçlarına. Bizlere, seni terk etmemiz için tekliflerde bulundular, seninle aramıza mesafe koymamızı, senin sevdandan vazgeçmemizi istediler. Ancak hiçbir zaman sevdandan vazgeçmedik. Senin sevmekten, seni anlamaktan, seni anlatmaktan ve aziz davan için serdengeçti olmaktan bir an bile geri durmadık.

Hep birlikte seni anmaya, senin güzel ahlakını, evrensel mesajını anlatmaya başladık. Köy, belde, ilçe ve il demedik dağıldık ülkenin dört bir yanına. Hayat bahşeden mesajlarından kimsenin habersiz kalmaması için uğraş verdik. Ev ev dolaştık, köy köy gezdik. Davetini götürdük sevdalı yüreklere. İsmin anılınca kendinden geçen elleri öpülesi anneler gördük. Adın zikredilince kendilerini tutamayan yaşlı amcaların sevinç gözyaşlarına şahid olduk.

Ey nebiler sultanı! İsminden söz edilince ve sen bahse konu edilince her şey değişir ve güzelleşir, kelimeler anlam kazanır, aşılması zor engeller aşılır, girift bilmeceler kendiliğinden çözülür. Çokça şahid olduk senin isminin o manevi gücüne, çok defa aşılması zor engelleri aştırdı bizlere, düşmanların planını boşa çıkardı çoğu kez.

Bıraktığın mirasa sahip çıktık ey nebi! Kur’an’a, sünnete dört elle sarıldık. Feryat olduk, tufanların karanlıklarında yorgun gözlere nur olduk, fakr deryasına daldık. Zulmün karşısında mücadele eden hakikat çağrıcıları olduk. Yeri ve göğü iman ve fedakârlığımızla sarstık, gece ve gündüz zamanın gizemli sessizliğinde münacata durduk, kalplerimize ve ruhlarımıza ağırlık yapan ukdelerin çözülmesini istedik şanı yüce Rabbimizden.

Efendim! Kutlu ve nurlu davan için çıktık yola; seni anmaya, anlamaya ve anlatmaya. Sana olan bağlılığımızı ispat etmeye, biatimizi yenilemeye. Aşk ve sevdamızı, heyecan ve muhabbetimizi on binlerle beraber haykırmaya. İrfanla yoğrulmuş varlığımızı yoluna adamaya ve senin kardeşin olmaya. Ey ahlak ve adalet rehberi, ey insanlığın önderi! Kardeşin olarak kabul eder misin bizleri...

 

M. Şerif Durmaz