Geride bıraktığımız seçim sürecinde gündemde siyasilerin çalışmaları, tartışmaları, atışmaları ve açıklamaları vardı. Seçim sona erdi ancak hala gündemin ilk sırasında siyaset var. Toplumun geneli seçim sonuçlarıyla ilgili değerlendirmeler yapıyor. Değerlendirmelerin ekseri farklı perspektifle oluyor ve herkes kendi söylediğinin doğru olduğu hususunda ısrarcı davranıyor.

Bu da vatandaşlar arasında anlaşmazlıklara, çekişmelere ve aralarının açılmalarına sebebiyet veriyor. Bu kadarla sınırla kalsa iyi, ancak daha kötü ve istenmeyen durumlar da yaşanıyor. Neticede birlikte yaşama kültürü, insanların birbirlerine karşı olan sevgi ve saygıları, hak ve hukukları zedeleniyor ve toplumu birbirine bağlayan değerler en hassas cihetten yara alıyor.

Yaşanan bu olumsuzlukların izalesi için bilinçlendirme çalışmalarının ivedilikle başlatılması ve insanlarımızın değerlerinden uzaklaşmasına engel olmak adına atılması gereken adımların geciktirilmemesi gerekiyor. Bunun için toplumumuza aziz İslam’ın huzur ve saadete erdiren, azaptan kurtarıp cennete ulaştıran düsturlarını anlatmak ve benimsetmek gerekiyor.

Bu görev, toplumun dünya ve ahiret selameti için endişe duyan ve bu doğrultuda hakikat namına mücadele eden sorumluluk sahibi biz İslam davetçilerine düşüyor. Yaşanan olumsuzluklardan muzdarip olan bizlerin, sorumlulukları ve yerine getirmesi gereken görevleri çok fazla. Küfrün tuğyan hareketlerine ve tuzaklarına karşı savunmasız kalıp bir çözüm üretmememiz kabul edilemez; bu durum, derdi toplumun ihyası olan bizlere yakışmaz!

Peki, neler yapmalıyız? Artan olumsuzluklara ve inançlı insanların dünyevileşme marazına karşı nasıl bir strateji geliştirmemiz lazım? Toplumun dünya ve ahiret saadeti için hangi projeleri hayata geçirmemiz gerek? Başlamalıyız bir yerlerden artık, vakit çok geç çünkü. Toplum değerlerinden daha fazla uzaklaşmadan, projelerimizi uygulamaya koymalıyız hızlıca. Çevremizden başlayarak, değerlerimizin toplum arasında yaygınlaşması için topyekûn seferberlik başlatmalıyız bir an evvel.

Götürmeliyiz topluma Kur’an’ın mesajlarını, anlatmalıyız herkese İslam’ın düsturlarını. Uzatmalıyız ellerimizi ahlaki açıdan yozlaşan ve yolunu kaybetmiş nesillere. Sunî gündemler, bireysel çekişmeler, toplum arasına konulmak istenen tefrikalar, uygulanmak istenen hile ve desiseler harekete geçirmeli bizleri. Aslî görevimizin davet olduğunu unutmamalı, bu doğrultuda çalışmalar yapmaya devam etmeliyiz düzenli bir şekilde.

Sahaya inmeli ve gitmeliyiz kapılarına insanların. Habersiz kalmamalı hiç kimse söyleyeceklerimizden. Zorlu musibetlere duçar kalabileceğimizi unutmamalıyız mücadele hayatımız boyunca. Engeller karşımıza çıkacak davet çalışmalarımızın her aşamasında. Döndürmek isteyecekler bizleri yürüdüğümüz bu kutlu yolda. Teklifler sunulacak bizlere hak yoldan dönmek için, davamızdan vazgeçmek için. Cevabımız Peygamber efendimizin verdiği cevap gibi olmazsa, vay halimize!

Var gücümüzle Efendimizin yolundan yürümeliyiz şefaatine nail olmak için. Gerektiğinde dünyevî bütün nimetlerden vazgeçerek ‘Davamdan vazgeçmem’ diyebilmeliyiz tereddüt etmeden. Bazen Ammar olmalıyız, bazen Musab! Bazen Bilal olmalıyız, bazen Habbab! Bazen de Ali olmalıyız, Hamza olmalıyız, Halid olmalıyız! Ulaştırmak için topluma ilahi kelamı, yola koyulmalıyız heybemizi doldurarak. Güzel sözle, güler yüzle, hikmetle anlatmalıyız insanlığa hakikatleri.

Bugünden tezi yok, ‘YENİDEN BİSMİLLAH’ diyerek yola revan olmalıyız. Neslin ihyası, toplumun selameti ve nebevî anlayışın toplum arasında yer bulması için sorumluluklarımızı yerine getirmeli; var gücümüzle mensubu olmakla iftihar ettiğimiz hak davanın doğru anlaşılması adına Rabbimizin rızasına ulaştıracak kutlu mücadelemizi sürdürmeliyiz. Yılmadan, yorulmadan, dünyevî bir karşılık beklemeden…