Türkiye ile Suriye arasındaki soğukluğu biliyoruz. Bu soğukluk son bir buçuk yıldır var. Bundan bir buçuk yıl öncesinde böyle bir soğukluk söz konusu değildi. Hatta Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed`e ‘Kardeşim` diye hitap ediyor; Suriye cephesinden de o minval üzere açıklamalar geliyordu.

Arap baharı diye adlandırılan protestoların devamı niteliğini taşıyan, Suriye muhaliflerinin protestosu ve devamında da silahlı mücadelenin başlamasıyla beraber, Türkiye – Suriye arasındaki ilişkilerde kırılmalar meydana geldi. Sebebi de, Suriye ordusunun sivillere yönelik insanlık dışı saldırıları ve bu saldırılarda binlerce sivilin hayatını kaybetmesi olarak gösterildi.

Türkiye`nin sivil katliamların durması için Suriye ile arasını açması elbette olumlu bir gelişmedir. Zira hiçbir vicdan sahibi, masum ve savunmasız insanların öldürülmesine göz yummaz/yummamalıdır. Türkiye`de öyle yaptı, Suriye devlet başkanı Esed şahsına, yapılan katliamların biran evvel durdurulması çağrısını defalarca yeniledi.

Tabi sivillerin katledilmesinin durdurulması için sadece Türkiye değil, birçok ülke resmi dilden açıklamalar yaptı, bazı ülkeler Suriye ile aralarındaki ilişkileri dondurdu. Öyle ki çoğu zaman sert ifadelerle, Suriye ordusu ve katliamların emrini verenler uyarıldı. Ancak yapılan uyarılar/açıklamalar hiçbir şekilde Suriye`deki katliamların önüne geçmedi.

Süregelen gelişmeler bu durumdayken, Türkiye – Suriye arası bu kadar açıkken, bir de iki ülke arasında ‘uçak krizi` ortaya çıktı; Türk Hava Kuvvetlerine ait RF-4E Phantom tipi eğitim ve keşif uçağı Suriye tarafından düşürüldü. Uçağın enkazının yeri tespit edildiği açıklandı, ancak uçağın pilotları aradan üç gün geçmesine rağmen hala bulunmadı, Suriye ve Türkiyeli kurtarma ekipleri beraberce arama çalışmalarına devam ediyorlar.

Savaş sebebi sayılabilecek uçak düşürme olayı, sıradan münferit bir olay değildir. Ki yapılan açıklamalar buna işaret ediyor. Yani bu olayın bilinçli yapıldığı, özellikle de Suriye`nin Türkiye ile arasındaki ilişkilerin zayıflığı sebebiyle meydana geldiği söyleniyor. Suriye`yi çok iyi bilen Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli`nin, olaydan hemen sonra kaleme aldığı yazısında dediği bu aslında…

“…Bir buçuk - iki yıl öncesindeki dostluk olsaydı, bu uçak bırakın düşürülmek, kesin alkış, slogan ve güllerle karşılanırdı. Ya da bu uçak düşürülen bölgede değil de, dokuz yüz kilometrelik sınırın herhangi bir yerinde uçmuş olsaydı uyarılır ve rahat bırakılırdı…”

Bir buçuk - iki yıl önceki, Türkiye – Suriye arasındaki dostane ilişkileri düşündüğümüzde Hüsnü Mahalli`ye hak vermek gerekir. Ama içerisinde bulunduğumuz zamanda, iki ülke arasındaki ilişkilerin zayıflığını göz önüne getirdiğimizde Hüsnü Mahalli`nin haklılık payı ortadan kalkıyor.

Uçak krizi ortaya çıkmasından sonra devlet yetkililerinden yapılacak açıklamalar da merak ediliyordu. Özellikle de, Türkiye`nin atacağı adımların ne olacağı sorusu merak edilenlerin en başında geliyordu. Tabi yapılan açıklamaların çoğu, uçağın düşürülme olayının kabul edilemez bir olay olduğu ve sorumluların yani Suriye`nin mutlaka hesap vereceği dile getiriliyordu.

Türkiye`den yapılan açıklamalara karşı, Suriyeli yetkililerde bazı açıklamalarda bulundular. Özellikle düşürülen Türk uçağının bir yanlışlık sonucu düşürüldüğünü, yani kesinlikle bir saldırı sonucu düşürüldüğünün söz konusu olmadığını dile getirdiler. Açıklamalarının devamında ise, ‘askeri uçağın Suriye hava sahasına girdiğini ve alçaktan şüpheli bir şekilde uçtuğu için vurulduğunu` dile getirdiler.

Tabi Suriye yetkililerinin bu açıklamalarından sonra akıllarda bazı endişe ve cevap bekleyen sorular kaldı. Bunlara değinecek olursak…

Bir ülkenin hava sahasına askeri keşif uçağını göndermek o ülkeye meydan okumadır. Ve eğer ki o ülkede iç karışıklık ve silahlı ayaklanma var ise bu çok ciddi bir boyut kazanır. Dolaysıyla, Türk askeri keşif uçağı hangi görev için oradaydı, Suriye hava sahasında ne arıyordu ve neden bu kadar alçaktan uçuyordu? Kafaları karıştıran bu doğrusu…

Türk yetkililerce bu soruya ciddi bir cevap verilmediği sürece de bu akıllarda kalacaktır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün, ‘Savaş uçaklarının hızları nedeniyle sınır ihlalleri zaman zaman olabilir` ve Ahmet Dovutoğlu`nun, ‘Uçağımızın Suriye`nin şu anda yaşadığı krizle ilgili herhangi bir misyonu ve görev tanımı yoktu` açıklamaları, naçizane kanaatimce bu soruya yeteri bir cevap değildir.

Zira uçağın düşürülmesinden önceki son gelişmelerden anlaşılıyor ki, Suriye`de devam eden krizin, iç karışıklığın aşılması için farklı ve yeni stratejiler denenecek ve bunlar ne pahasına olursa olsun, ne şekilde olursa olsun uygulanmaya çalışılacak…

DOĞRUHABER