15 Temmuz 2016`da halkın iradesini hiçe sayıp darbe girişiminde bulunulmasının üzerinden iki yıl geçti. 15 Temmuz tarihi, bir dönüm noktası oldu Türkiye`nin geleceği açısından. Türkiye halkı o gece, emperyalistlerin maşalarının kontrolünde bulunan tank ve savaş uçaklarına karşı onurlu bir mücadele verdi. Kimi bu mücadele esnasında şehit oldu, kimi gazi. Nihayetinde Türkiye halkları bir bütün olarak birlik ve beraberlik içinde ve büyük bedeller ödeyerek darbe teşebbüsünü engelledi.
Emperyalist destekli darbe teşebbüsünün başarısız olmasının ardından FETÖ`nün karanlık yüzü ortaya çıktı. İşlemiş oldukları onlarca cürüm ve zulümle birlikte, İslami camialara yönelik yapmış oldukları komplo ve kumpaslar da bir kez daha gündeme geldi. Bir kez daha dememin sebebi, FETÖ`nün karanlık yüzü bazı kimseler tarafından gündeme getirilmiyorken bizlerin yıllar önce bu tehlikeden kamuoyunu haberdar etmemizdir.
Ne yazık ki o zamanlar kimse bu tehlikenin farkına varamadı veyahut bazı sebeplerden dolayı (her şeyi biliyor/görüyor olmalarına rağmen) FETÖ tehlikesine karşı sessiz kalmayı tercih etti. Sormadan geçmeyelim: Devleti idare edenler, yıllar önce FETÖ tehlikesini gündeme getirenlerin sesine kulak vermiş olsalardı, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz yaşanır mıydı? FETÖ`nün karanlık yüzünün ortaya çıkması için illa hükümete mi dokunmaları gerekiyordu? 17-25 Aralık ve 15 Temmuz yaşanmamış olsaydı, bu karanlık yapıya sarf-ı nazar edilmeye devam mı edilecekti?
Her şeyden evvel adil ve samimi olmak gerekiyor. Adil olmak, yöneticilerde bulunması gereken bir vasıftır. Adalet ile hükmedilmeyen bir toplumda vebal yöneticilerdedir, sorumluluk elinde yetki olan kişilerdedir. Bir toplumda, masum insanlar haksız yere on yıllar boyunca zindanlarda bulunuyor ise, o toplumun adalet anlayışı sakattır, sorunlu demektir.
Türkiye'de hukuk sisteminde adalet anlayışı sürekli tartışıla gelmiştir. Sürekli, mahkeme heyetleri tarafından adalet ile hüküm verilmediği dile getirilmiştir. Türkiye`de “hukukun üstünlüğü” sözde kalmış, daima “üstünlerin hukuku” baskın olmuştur. Ergenekon, Balyoz, Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven ve Askeri Casusluk gibi davalar, Türkiye`de üstünlerin hukukunun halen geçerli olduğunun göstergesidir. Bir dönemin askeri vesayetinin önemli isimlerinin bir gecede cezaevlerinden salıverilmeleri de, üstünlerin hukukuna verilebilecek manidar bir örnektir.
Türkiye`de hukuk sisteminin mağdur ettiği birçok kesim vardır. Ancak İslami camialar diğerlerine nazaran çok daha fazla mağdur edilmiştir. Zamanında tüm kararlarda imzaları bulunan FETÖ yargısının en fazla mağdur ettiği ve hedef aldığı kesimler kuşkusuz İslami camialardır. FETÖ, İslami Camia ve STK`ları hedef almış, söz konusu derneklerin yöneticilerine yönelik çeşitli kumpas ve komplolar düzenlemiş ve yasal faaliyetleri suç unsuru kabul ederek ağır cezalar vermiştir.
15 Temmuz sürecinden sonra gündeme gelen ve çeşitli kampanyalar ile seslerini duyurmaya çalışan FETÖ mağdurlarına bu perspektif ile bakılması gerekmektedir. Çeşitli iftiralar ve FETÖ kumpasları neticesinde müebbet cezalar alan mahkûmların mağduriyetlerinin giderilmesi için kamuoyunda bu denli bir beklenti oluşmuşken, iktidar bu beklentiye karşılık vermek zorundadır. 15 Temmuz`un ikinci yıldönümünde bu adımların atılması, kahramanca mücadeleleriyle o karanlık gecede darbe girişimini engelleyen dindar halkın en büyük beklentisidir.