Geçmişte "dehşetengiz” zulümlere maruz kalan Kürtler ve çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu kurumlar üzerinde, bugünde oyunlar oynanmaya devam ediliyor; çeşit çeşit planlar tasavvur ediliyor, entrikalar düzenleniyor, kumpaslar kuruluyor, yaptırımlar uygulanıyor, yatırımlar yapılıyor ve de haksız bir şekilde cezalar veriliyor.

Anlayacağınız, her oluşum ve topluluğun Kürtler üzerinde "mestur” bir hesabı var. Bu hesaplar kimi zaman kısa vade de, kimi zaman da uzun vade de gerçekleştirilmek isteniliyor.

Elbette yıllardır rejim ve sistem tarafından icra edilen zulümler sadece Kürtlere karşı uygulanmadı. En temel haklarından mahrum bırakılmış diğer "mazlum halklar”a karşı da acımasız bir şekilde uygulandı ve halen de uygulanıyor.

Bizler hiçbir zaman, -İslami sorumluluğumuz gereği- sadece Kürtlerin mahrumiyetini, mazlumiyetini ve mağduriyetini dile getirmedik; mağdur edilen diğer halkların da yaşadıklarını dile getirdik, getirmeye çalıştık.

Bunu İslami sorumluluğun bir gereği olarak yaptık. Başka bir düşüncenin içerisinde olmadık ve başkalarının yaptıkları gibi farklı hesaplar gütmedik.

Rabbimiz bizlere ne emretmişse, Resulullah (sav) bizlere ne miras bırakmışsa, Seyda ve Rehberlerimiz bizlere ne öğretmişse o doğrultuda hareket ettik ve o doğrultuda yazdık.

Eylem ve söylemlerimizin birinci hedefi, daima Allah Teâlâ`nın ve Resulullah (sav)`in rıza ve hoşnutluğunu kazanmaktı(r)

Yaptıklarımızın ve yazdıklarımızın karşısında hiç kimse bunun aksini ispat edemez, etse de bir sonuç ve karşılık göremez.

Bunun yanında İslami kimliğimiz gereği, hiçbir zaman Müslüman kişi ve kurumlara yapılanlara ve jakobence davranışlara karşı sağır sultanı oynamadık. Müslümanlara yapılan zulüm ve zorbalıkları gündemimiz dışında tutmadık.

Kâinatın yaratılmasına sebep olan Resul-i Ekrem Efendimizin kutlu ve nurlu doğum yıldönümünde etkinlikler organize ettikleri için vicdanların kabul etmediği cezalar alan İslami STK yönetici ve gönüllülerinin karşılaştıklarına ve kurumlarının kapatılması kararları karşısında sessiz kalmadık.

Saçı ve sakalları beyazlamış korkusuz cengâverlerin, "kalemli ceng meydanı”nda verdikleri onurlu mücadeleleri sırasında haksız ve zamansız gözaltına alınmalarından sonra onları yalnız bırakmadık.

Mustazaf Kürtlerin geçmişte yaşadıkları zulüm ve mağduriyetleri gündemine taşıyıp, halkı doğru bir şekilde bilgilendirme uğraşında olan medya organlarının uğradıkları "haksız baskınlar” karşısında ve haksızlıkların giderilmesi adına imkânlarımızı seferber ettik.

Allah`ın emri gereği tesettüre bürünen iffet timsali Müslüman bacıların okul ve üniversitelerin önünde saatlerce bekletilip derslere alınmamalarından sonra, yıllardır süren bu haksızlık ve hukuksuzluğun bir son bulması için "seferberlik” başlattık.

Kızını başörtülü bir şekilde okula göndermede ısrar ettiği sebebiyle 2 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırılan Müslüman kadın-lar-ın uğradıkları "haksızlık” ve "hukuksuzluk” karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranmadık.

Toplumu oluşturan bireylerin kendilerini ve ailelerini ahir zamanın kötülüklerinden, fitne ve fesadından koruyabilmesi için özelde Kürdistan bölgesinde genelde ise tüm Türkiye`de toplumsal faaliyet yürüten Musazaf Der`in kapatılma kararından sonra, verilen kararın "ideolojik” ve "yanlı” olduğunu haykırdık.

Hülasa, İslami hassasiyet sahibi kişi ve kurumların mağdur edildikleri bütün olaylardan sonra susmadık; susmayacağımızı ve yanlarında olacağımızı da herkese ilan ettik.

Peki, bunları bize yaptıran neydi? Haksızlıklara uğrayanların "Kürt” olması mıydı acaba? Yoksa bilmediğimiz daha başka sebepler mi vardı?

Yapılan haksızlıkların ve yaşatılan mağduriyetlerin son bulması için imkânlarımızı seferber etmemiz, sesimizi yükseltmemiz, susmayacağımızı ilan etmemiz, yanlarında olacağımızı söylememiz, verilen kapatılma kararlarının ideolojik olduğu haykırmamız; bu zulümlere duçar olanların sadece "Kürt” olmalarından değil, "İslami hassasiyet sahibi” insanlar/kurumlar olmalarındandır.

Yani bizlere bunları yaptıran "Kürt kimliğimiz” değil;"İslami kimliğimiz”dir. Herkesçe de bunun bu şekilde bilinmesi gerekir.

Bizleri sadece "Kürt”lerin haklarını savunmayla ve kimi yerde de "Kürtçülük” ile itham edenler bilmelidirler ki ";İslami kimliğimiz” bütün her şeyin önündedir.

Bizim için her şeyden "önemlisi” ve "önceliklisi” cihanşümul İslam dininin bizden istedikleridir. Yani İslam dini bizden ne istemişse, onu yerine getirmekle mükellef hissederiz kendimizi.

Böylece İslam`ın evrensel mesajına uymuş olup, kurtuluş yollarını aralamış oluruz. Ki bizlerin/insanlığın tek "kurtuluş yolu” İslam`ın kaide ve kurallarına, nizam ve intizamlarına uymak iledir.

İslam`ın evrensel mesajına uymayanların durumuna gelince… Aslında onlar için "etnik kimlik” de önemli değildir. Kürt, Türk, Arap, Zaza, Azeri, Özbek, Arnavut, Çerkez… vs olmaları İslam`a ve İslami argümanlara olan düşmanlıklarının önüne geçmez, geçmemiştir de…

Muhammet Şerif