Bismi Teâla

Bu makalede kadın çalışmalı mı, yoksa çalışmamalı mı? Ya da anne çalışmalı mı, çalışmamalı mı tartışmalarından çok çalışan anne-çocuk ilişkisine yönelik birkaç hususa değinilecektir. Dolayısıyla yazının bu bakış açısıyla değerlendirmesinde yarar vardır.

Sanayileşme, ekonomik kaygılar, kadının eğitim düzeyinin artması, modernizm, kentleşmenin hızla artması ve kadının kendini ispatlama eğilimi gibi faktörler kadını çalışma alanına itmiştir. Daha önceleri tarım, arazi sahasında aile bireyleri 7`den 70`e kolektif bir şekilde üretime katkı sağlarlardı. Başka bir deyişle ailenin büyüğü, küçüğü, kadını ve erkeği de üretim mekanizmasının birer faal fertleriydi. Bundan dolayı anne de üretkendi. Bebeği ya kucağında ya da kundağındaydı. Zaten çoğu zaman Modern çağ ile geçmişi kıyasladığımızda zorluk ve sefaletiyle de olsa annelerimize ninelerimize methi yeler dizmiyor muyuz?

Pedagoglar çocuk gelişiminde 0-6 yaş döneminin önemi hakkında hem fikirdirler. Bu yaş döneminde kişilik ve karakterin şekil aldığı yıllardır. Bu yüzden bu yıllar çok hassas dönemlerdir. İhmal edilmesi durumunda ileride belki de telafisi mümkün olamayacak sonuçlar doğuracaktır.

Kadın kendini ispatlama eğilimi, kariyer tamamlama, ekonomik özgürlük gibi sebeplerle çalışma hayatında yer edinir. Çalışan kadınların evlilikle birlikte; annelik kimliği ile iş alanındaki konumu arasında ciddi problemlerle boğuşma eşiğine gelir. Çalışan anne, çocuğun bakımı ile çalıştığı işi arasında seçim yapma seçeneğiyle karşı karşıya kalır. Bu da zaman zaman ciddi travmalara yol açmaktadır.

Anne çocuk arasında doğal bir muhabbet ve sevgi bağı vardır. Üstad mürit ilişkisi yaşanıyor adeta. Çocuğun annesinin yanında kendini güvende hissetmesi tartışmaya muhal bir haldir. Annesi mutfağa gittiğinde ya da komşuya gittiğinde ağlayıp feryatlar kopardığını çoğumuz şahit olmuşuzdur. Ancak annesinin kucağında, annesinin gölgesinde rahattır ve mutludur. Annesinin nefesi, sesi ve varlığı çocuk için süt içmek gibi ihtiyaçtır. Korku ve endişeleri genellikle ön plandadır. Zaten anneye son derece bağlı olmasının en önemli nedeni de budur. Annesi gözleri önünde kaybolduğunda huysuzluk çıkarması, mutsuz olması çok net görülen hallerdir. Çocuk ancak annesinin yanında kendini güvende görür. Çocukluğun ilk yıllarında özelikle 0-3 yaşlarında bu duygular yoğundur. Okul öncesi dönem diye adlandırılan 0-6 yaşlarda kademeli olarak bir düşüş yaşansa da çocuk için değişmeyen iki şey vardır: Güven ve sevgi

Çocuğun anneye olan ihtiyacı dünyadaki en gerçek ihtiyaçlardan birisidir. Yani anne o minicik yavrunun, hiçbir şeye değişmeyen dünyasıdır. Dolayısıyla korunmaya, sevilmeye, bakılmaya; güven ve emniyet içerisinde nefes almaya büyük gereksinim duymaktadır. Çocuk için hayati öneme haiz olan tüm bu halleri layıkıyla ancak tüm bedenini yar edinen annesinden başkası sunar mı dersiniz !!!

Annenin vereceği sevgi ve ilgi başkası tarafından doldurulmayacak kadar büyüktür. Bu da doğal seyrinde yaşanabilecek birliktelik ve sağlıklı bir etkileşimle olur ancak.

Çalışan annelerin çoğunlukla çocuğuna karşı suçluluk psikolojisine girmesinin belki de en önemli nedenlerinden birisi çocuğundan ayrı kalınmasıdır. Aslında anne bu durumdan rahatsızdır. Zira vicdanı kendisini rahat bırakmamaktadır. Çocuğunu, hiçbir ünsiyet bağı bulunmayan bakıcıya teslim etmesi anneyi haliyle düşündürmektedir. Çocuğun bakıcıyla geçirdiği zaman dilimi anne için hiç de rahat olamamaktadır tahminimce. Çocuk bakıcılarıyla olumsuz hadiselerin gündeme gelmesi çalışan anneleri korkuya ve endişelere götüren başka sorunlardır. Çalışan annelerde görülen başka bir sıkıntı, iş yorgunluğuyla eve dönmesi, ev işlerinin getirdiği ekstra yük ve bu durumda çocuğuyla yeterince ilgilenememenin vermiş olduğu rahatsızlık gibi haller gözlemlenebilmektedir.

Küçük tohuma zamanında su verilmeyince ne olur? Ya da ışıktan mahrum bırakılsa… İşte çocuğa da zamanında sevgi, ilgi, şefkat verilmemesi de susuz, güneşsiz kalan bir ağaç misalinden farklı olmayacaktır.

Selam ve dua ile sağlıkça kalınız.