Bismihi Teala.

Sair dillere bakışımız, ne yazık ki şaşı.

Müfredatta mevcut olan dil öğretimimiz sorunlu.

Hak söz yerinde söylenmiş:

“Niyet amelden evvel gelir.”

Eğer zihnin pak değilse,

İşinde akla çıkamazsın.

Kaldı ki işin hakkını vermenin uzağında kalırsın.

Bizdeki dil öğretimi bir türlü tatmin edici olmadı/olamadı.

Mesleki liselerdeki Arapça’yı mı desem,

Temel öğrenimden, yüksek öğrenime kadar

müfredatta inim inim inleyen İngilizce’yi mi desem…

Öğretemiyoruz.

Beceremiyoruz.

Verdiklerimiz ise amatörce…

Yani yabancı dil kredisi bakiyeden gidiyor.

  Öğrenci sair dil dersini angarya görüyor.

Doğrusu, sevimli de görmüyor.

Uygulamada karşılık göremeyince

Dil kendisine küskün,

O da dilden...

Bu hal, öğrencinin duyuşsal yanına zarar vermiyor da değil.

Dil öğretmenleri de sevdirmek yerine,

Belki de melhem olamıyor.

Çareler üretmekten uzak.

Yani sende niyet yok bende murat….

  Oysa kimi uluslar birden fazla dil öğrenmede zengindir.

Mesela Afgan, Malezya coğrafyası.

Farklı dilleri ortalama düzeyde kendi dili gibi görüyor.

En azından başka dil konuşucusuna karşı rahattır.

Dolayısıyla tahammül nezaketini gösterebiliyor.

Bunun zekayla izah edilecek yanı mı var?

Hiç sanmıyorum.

Tek fark onlardaki natürel tutum ve öğretim biçimi...

önemli olan anlayış ve bakışın safiyetidir.

  Farklı dil konuşucular hor görüldüğü sürece,

Türkiye’de milyonların dili Kürtçe hafif görüldüğü sürece,

Bizdeki dil sendromu devam edecektir.

Yoksa ‘dilde kardeşlik’ dilde kalır.

Dilin de kemiği yok.

George Orwel’in zihinde kalan mottosu var. 

“Herkes eşittir ama bazıları daha eşittir.”

Adam yanlış mı söylemiş?

Kalın sağlıcakla…