Bismihi Teâla

Bir ileri bir geri,

vitesten düşmüş eski model araba gibi

ya da söküğü, yakası defolu olan kumaş gibi,

Ayardan düşmüş makine gibi,

bir eğitim sistemini düşünün.

Yani hep; bozuk plağın temiz çalmasını mı bekleyeceğiz?

Yine de biz Aşık Nesimi’nin dediğini söyleyelim:

…Bu da gelir, bu da geçer…(!)

Kendinle barışık olmadın mı, çapraşık hal alırsın!

Kendin olmadın mı, bendini çiğner aşarsın!

Ölçmeden, tartmadan, davranmakla, hesabı karıştırırsın!

Sırf başkası yapıyor diye balıklamasına gidersen,

parça kırarsın!

Velhasıl şaşı bakışın düzelmesi lazım!

Bize ait bir şeyler olmayacak mı?

Kamuya ait.

Halkın maslahatına ait.

Azınlığın azmasından çekiniyorsanız,

Ona da seçmelik bir şeyler verirsin, çıkarsın işin içinden!

Yunus’un deyişiyle;

‘’Sen doğru ol, eğri bulur belasını!’’

Koltuğa gelen her bakan,

Eğitim sistemi ile ilgili bir şeyler söylüyor,

Kollarını sıvıyor,

İşe girişiyor,

Belki iştah açıcı da konuşuyor.

Birtakım değişikliğe de geçiyor.

Lakin velakin, berisi geliyor,

siliyor başka şeyler yazmak istiyor.

Yani bizdeki yazboz tahtası…

Ne diyelim;

Düzelir be kanka!

Sn. Bakan Tekin,

Sınıfta kalma, devam-devamsızlık ciddiyetinden,

Açık liseye geçişlerin önüne geçme gibi,

Bir takım düzenlemeden bahsetti.

Zaten bunlar geçmişte vardı.

Başarırsa aslına rücu etmiş olur.

Fena mı olur!?

Bence olması lazım.

İş zıvanadan çıktı.

Bu kerataların keyfine göre gittin mi,

Madara olursun işte!

Derler ki; leyleğin ömrü hep lak lakla geçermiş.

Lakin bu hal bize yabancı gelmeli.

Kendi olmanın şifreleri şu üç şeyde aranamaz mı?

-BİR: Gelen gidenin artısına bir artı da kendisi koymak zorunda.

-İKİ: İlim ve fen Çin’de de olsa alalım. Bırakalım; kültürü kendilerinde kalsın.

-ÜÇ: Pergelimizin bir ucu geniş olsun lakin diğer ucunun oynak olmaması şartıyla.

Umarım Hanya’yı, Konya’yı anlamışız.

Kalın sağlıcakla…