Bismihi Teâla

Devletin olanakları vatandaşı içindir.

Bu, tartışma götürmez bir şey!

Ne minneti olur ne de karşılığında mahcubiyet duyulması beklenir!

İllaki benim borum ötecek dayatması da kabul edilebilir tutumdan uzak kalır.

Bana göre temel argüman iki şeyde saklı:

-BİR: Kamu malını yetim malı görme realitesi.

-İKİ: Kamuya karşı aidiyet duygusu taşıma erdemi.

Siyasi erke olan tepki ya da sisteme karşı duyulan memnuniyetsizlik,

çoğu kez yanlış mecrada cereyan etmektedir.

Cephe alma şeklinde.

Peki, neye, kime karşı?

Kamuya karşı.

Hâlbuki o kadar kinli ki, bindiği dalı kesiyor.

Farkında değil!

Yaklaşımın başka boyutu da var.

O da, “Devletin malı deniz yemeyen keriz.”

Yani kendisine fetva bulma kolaycılığı…

Başka deyişle hinliğini örtme hilesi.

Kısacası ‘Ben sarhoş yolcu sarhoş.’ garipliği!

Öncelikle zihinlerin netliğe kavuşmasına ihtiyaç var.

O halde neyle, nasıl olur?

Öyle bildiğiniz şekilde sloganik sözlerle olmaz.

Adam “Vatan millet Sakarya” diyor.

Öte yandan kendini kamunun efendisi konumunda görür.

 Olur mu böyle şey?

Ardından kendisine paye biçiyor.

Tabi ki, sonunda şu darbı meselin gülünç durumundan kendini alamıyor.

Mirasa “Nereye gidiyorsun?” demişler,

“Esip savurmaya.” demiş.

Hamasi duygularla olmayacağına göre çare nedir?

“İnanç ve hesap verebilme iradesi” derim.

Zira bu niyet; koltuğu, makamı, emanet görür...

ve asıl sahibinin kendisi olmadığının bilincinde!

İtikadı, ameli, yol ve yordamı düzgün biri

kamu malını yetim malı hükmünde görebilir.

Bu şekilde bakmayınca sapla saman karışır.

Ne güzel demiş eskiler:

“Öpmeye niyeti olmayan yanağın nerede?” diye sorarmış.

Kalın sağlıcakla…