Bismihi Teâlâ
Bakıyorum da ülkeyi yönetmeye adayım diyene, diyenlere…
Bakıyorum da ‘adayım diyene’ oy verene…
Bakıyorum da vaziyete…
Eğitim gibi güçlü bir ölçütü göremiyorum.
Ya da merhum Nurettin Topçu’nun deyişiyle
‘’Maarif Davamız’’ ülküsünü.
Sahiden, eğitim gibi bir derdimiz var mı?
Gerçi dert olsa dava da olur.
Diğer deyişle dava olsa dert te olur.
Şu var ki, dert olsa deva bulunur.
Doğrusu, vaziyeti görünce ‘ne köy olur, ne kasaba’ demekten alamıyorsun…
Oysa eskiler ne doğru söylemiş:
‘’Ne karanlıkta yat ne kara düş gör!’’
Muzdarip olduklarımız kendi ellerimizle,
Kendimize yaptıklarımızdır.
Ozanın deyişiyle,
‘’Ötme bülbül ötme bülbül
Derdi derde katma bülbül
Benim derdim bana yeter
Bir dert de sen katma bülbül.’’
Bu bir!...
Öte yandan
Belki de halka yapılabilecek en büyük zül,
En büyük kötülük,
En korkunç şey,
“Gökteki yıldıza akçe diye kement atmak”tır.
Bu bir istismar ahlakı değil midir?
Ne adına olursa olsun…
İsterse din,
İsterse siyaset,
İsterse güç, iktidar adına olsun.
Her türlüsü çirkin mi çirkin.
Hele hele din istismarcılığı yapanlar:
Yüce kelamın ikazıyla:
‘’…İşte onlar karınlarına cehennem ateşini dolduruyorlar.’’ (2/174)
Kıyamet gününde Allah(c.c)’nun kendisini önemsememe
zilletinden daha aşağısı var mı?
Kısacası varsa avuçta bir şey,
Onunla ‘züğürt tesellisi’ buluyoruz.
Oysa ne kadar da büyük şeyler kaybediyoruz:
İnsanı insan yapan değerler.
Kaderimiz bu değildir...
Ya da bu olmamalı…
Yine de gayemiz,
İçte fırtınalar koparmak değil.
Şunu kesinlikle bilirim:
Kimisinde ‘yürekte var el de yok’
Kimisi de ‘yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz.’
Samimi olunsa kime ihtiyaç var, kime yok!?
Bu er geç fark edilecektir.
Tercih sizin?...
Kalın sağlıcakla…