Bismihi Teâlâ

Okul, öğrenim yaşındaki bir bireye sunulmuş önemli kurumların başında gelir.

Sadece bireye mi?

Hayır!

Çocuğun ailesine de.

Müfredatın ailelerin beklentilerini karşılayıp karışılmadığı tartışılabilir.

Ya da diğer deyişle eğitim sisteminin milletin medeniyet dokusuna uygunluğu…

Belki bu ayrı bir yazı konusudur…

Asıl değinmek istediğim ailelerin okula yaklaşımı.

Ailelerin yaklaşımı, çocuğun tutumunu etkiler.

Olumlu ya da olumsuz.

Diyelim ki okula pozitif -iyi niyet –besleyen aileler, çocuğu okula yaklaştırır.

Tersi tutum ise

Yani okulu ve içindekilerini verip veriştiren aileler başta kaybı kabullenmiş demektir.

‘Eleştiri yapılmasın, aksaklıklar görmezden gelinsin’ diye bir iddiam yok!

Tabi ki yapıcı çözümler sunma gibi bir ödevimiz olmalı…

Aksaklıkların giderilmesi için iyi niyet performans gösterilmeli…

Merhum R.Özdenören’in bir sözü var.

‘’…deve de bizim diyar da’’

Gütmek gibi bir ödevimiz var.

Zira asgari 12 yıl okulda görülen öğrenimi yadsıma lüksümüz var mı?

Küsme, geçiştirme, kavgalı olma çözüm mü?

Olumsuzluklar aile katılımlı biçimde minimize edilebilir.

Yeter ki bunu gösterecek irade olsun.

Öz olarak hiç bir şey ailenin verdiğinden üstün olmadığıdır!

Okullar belki en büyük sosyal örgütlerdir.

Akademik yönden bilgi, beceri kurumlarıdır.

Şu var ki, tatmin edici, tutarlı bir ailenin yeri paha biçilemez.

İşte bu bilinçte olan aileler, okula büyük bir destek işlevi görmez mi?

Ya da bu kültürden gelen bireyin

Okula motivasyonu artmaz mı?

Kendini okulun önemli bir unsuru görmez mi?

Değişmeyen ;

’İlginin ilgiyi arttırdığı’’ realitesidir.

Toparlayacak olursak MEB,

Kaybolan itibari tekrar ikame etmenin özeleştirisini yapacak mı?

Ailelerin okula katılımını üst düzeye çıkartmanın hesabını yapacak mı?

Sonuç olarak kurumların çocuğu ‘’günah keçisi’’ olarak görme ayıbından arınması lazım.

Kalın sağlıcakla….