Bismihi Teâlâ
Gençlik mi sefahate doğru gidiyor yoksa gençlik sefahate mi itiliyor?
Belki de en can alıcı nokta burası…
Fırtınalı bir çağ!
Gelgitlerin yoğun olduğu eşik!
Kimisinde etkisi yüksek kimisinde dozajı berikine göre düşük!
Başka deyişle bu dönem kimi gençte daha çok sıkıntılı,
Kimisinde daha az çalkantılı geçer.
Günümüzdeki gençlik pek çok sorunla karşı karşıya;
-SORUN BİR: Hayalcilik, aşk, özenti, kimlik bunalımı, cinsellikle ilgili aşırılık, marka düşkünlük…
-SORUN İKİ: Manevi yoksunluk, ahlaki çöküntü…
-SORUN ÜÇ: Aile ile ilgili geçimsizlik, okul hayatı!
-SORUN DÖRT: İşsizlik, gelecek kaygısı!
-SORUN BEŞ: Dijital bağımlılık
Gerçi bunlar bilindik şeyler ancak kökten çözüme yok mudur hacet?...
Açık yüreklilikle; evirip çevirmeden,
Lafı eğip bükmeden,
Dolandırmadan,
Kimin ne cürmü varsa,
Diyeti kendisine ödemeye var mı?...
Öz eleştiriye var mı?...
O iradeyi gösterme cesareti var mı?...
Belki de ailelerin yanıldığı;
Okula göndermekle her şeyin hal olunduğu yanılgısı ya da rahatlığı…
Oysa eğitim okulla başlayıp okulla biten bir etkinlik değil ki…
Eğitim insan hayatının tümünü ihata eden değişme, gelişme sürecidir.
Birey dünyaya adım atar atmaz doğal olarak bu sürecin içine girmektedir.
Yani eğitim-öğretim beşikten mezara kadardır.
TUİK’ in taze verilerine göre 15-24 yaş grubundaki genç nüfusumuz 12 milyon 955 bin 672 kişi olarak hesaplandı.
Bu, Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 15,6'sına karşılık geldi.
Doğrusu ciddi niceliksel bir oran.
Tabi ki eğitim adına bu büyük sermayeyi,
‘Külleri savurma’ misali riske atma lüksümüz olabilir mi?
Yani bu büyük sermayeyi çar çur etme salahiyetimiz var mı?
Ya da Müslüman mahallesinde salyangoz satmak…
Kim demişse doğru söylemiş:
Sana vereyim bir öğüt kendi ununu kendin öğüt.
Kalın sağlıcakla…