Bismihi Teâlâ

Aziz peygamber her doğan bireyin fıtrat üzere doğduğunu salık verir.

Doğduğu ortama göre şekil aldığını da ekler…

Doğrusu sahip olmak için dua ve büyük bir heyecanla evliliğimizi çocukla taçlandırmak isteriz.

Hatta normal şartlarda sahip olmadığımızda aşılamayla da olsa imkânları zorlarız.

Dünyaya gelişi karşısında içi içine sığmaz bir hal alır bizi!

Zira her canlı kendi neslinin devamını ister. Bu fıtri bir duygudur.

Pandemiyle birlikte aile bireyleri her zamankinden daha ziyade, daha sık bir şekilde bir araya
gelme olanağı da buldu bir bakıma…

Belki de aleyhte işlenen süreci kendi lehimize dönüştürme noktasında söylenecek çok şey
var diye düşünüyorum:

-BİR: Birlikte nitelikçe zaman geçirme iradesini gösteriyor muyuz?
-İKİ: Eğitim ve öğretimlerine ne kadar katkı sağlıyoruz?
-ÜÇ: Belki de sahip olmak için dünyaları vereceğimiz yavrularımızın, her iki dünyasının imarı
için aynı hissiyatı taşıyor muyuz, acep?

Her nimetin bir payesi vardır. Buna bağlı külfeti de…

Açık deyişle sahip olunan olanağın sefası da var, cefası da…

Yani ‘armut piş ağzıma düş’, ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ demek eşyanın doğasına aykırı bir durumdur.

Hele hele böyle deme lüksümüz hiç kabul edilir bir durum değildir.

Neticede ektiğimizi biçeriz. Öz olarak çocuk söz konusu olduğunda işin temerküzünde valideynler, aile vardır.

Sistemlerin vatandaşın devlet üzerindeki hakkını yerine getirme noktasında ciddi işlevi vardır.

Bu da sistemlerin dayandığı ilkeye göre değişkenlik göstermektedir.

Kimi sistemler köleleştirme politikası güderken kimi sistemler sadece dünyasını ele almakla yetinir.

Şu var ki;
Sistemler, sistemlerini dayandırdıkları ideolojiye göre birey yetiştirmeyi öncelikli kılar. Bunda
bile samimi olduklarını söylemek güç...

Ticari kafayla düşünür, ticaretine malzeme arar…

Ne olursa olsun, değişmeyen tek realite:

Bu çocuklar bizim, can parelerimiz!

Yarın bizden ya şikayetçi ya da duacı olacaklardır hesap gününde!...

Baba olarak aynayız, anne olarak aynayız, valideyn olarak aynayız.

Zira ilk izlenim ve gözlemlemelerini bizim üzerimizde etüt ederler.

Ne var ki teknolojiye bağlı yaşamın bir tarafında çocuklar,

Diğer tarafında özellikle telefonların başında başını kaldırmayan büyükler, anne-babalar
bulunmaktadır.

Aygıtlar karşısında ihmal edilen çocuklar,

Duygusal dünyalarına dinamit koyulan talihsizler!

Sonuç öyle bir noktaya varır ki,

Teknoloji bağımlısı ebeveynler ve buna bağlı olarak teknoloji bağımlısı çocuklar!...

Sırf rahatsız edilmemek adına ya da telefonu susturma aracı kılmakla, iyilik değil asıl kötülük yapmış olmuyor muyuz?

Kalın sağlıcakla…