Bismihi Teâlâ                                                                                                                        

Dil, lisan, Kürtçe deyişle zıman;

İnsanın vücuda gelmesi gibi eski ve kadim bir değer,

İnsana konuşma yetisi veren Yüce yaratıcının bir ayeti, nişanesi,

İletişim, haberleşme, bildirişme kaynaşma aracı,

Varlığı zenginlik,

Sırlarının belki de günümüzce tam anlaşılmadığı efsuni bir olgu,

Diller bu kadar tabii bir değer iken bunu üstünlük aracı kılmak,

Sömürü gücüne dönüştürmek, şovenist, faşist eğilimlere,

İdeolojik ve siyasi ihtiraslar aracı kılmak;

Ne kadar insani?..

Ne kadar adaletli?..

Ne kadar tutarlı?..

Elbette dillerin varlığı ile insanoğlunun varlığı aynı şey!

Bugün dilbilimcilerince, filologlarca en asgari düzeyde sayıları 3.000 ile 5.000 olan dillerin varlığından bahsediliyor.

Konuşucusu 1 milyarın üzerinde olan Çince gibi diller olduğu gibi konuşucu sayısı 200-250 olan diller de vardır.

Şu var ki konuşucusu git gide yok olan dillerin varlığından bahsediliyor:

Ne kadar hazin,

Ne kadar acı,

Ne kadar endişe verici,

Ne kadar ürkütücü..!

Yeryüzünde nasıl ki bir canlı soyunun tükenişi zor bir hadiseyse;

Nebatatın, hayvanatın neslinin tükenişi iyiye yorulmuyorsa;

Keyif kaçıcı, iştah giderici bir hadiseyse;

Dilin tükenişi ve yok oluşu da öyledir, öyle görülmelidir!

Zira her dil özgün bir dünyayı,

Benzersiz bir dünya görüşünü,

Apayrı bir ifade yeteneğini barındırmıyor mu?

Örneğin Arapça’dan, Farsça’dan, Kürtçe’den; Türkçe’ye çevirisini yaptığımız bir söz ya da kavramın;

orijinalitesinden, ahenginden ve fesahatinden bir bozulmanın olduğu malumumuzdur.

Dolayısıyla bir dilin ölümü;

Bir kavramın, bir kültürün,

Hatta insanın,toplumun,milletin ölümü olmuyor mu?..

Dolayısıyla;

 ‘’…Dillerimizin ve renklerimizin farklılığı…’’(Rum,22) Kutsal kitabın ayeti olduğuna göre,

‘’…Kavim ve kabilelere taksim edilmemiz…’’(Hucurat,13) tanışma aracı olduğuna göre,

Dillerin üstünlüğü davasını gütmek,

Benden gayrisini inkâra kalkışmak,

Dillerin anlaşılmaması için bend ve setlerin konulması,

Bir çeşit cinayet değil midir?..

Ana dili literatürde

İnsanın çocukken ailesinden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dil. (TDK Türkçe Sözlük 2005: 93) diye geçer.

   Gel gelelim işin özüne;

Ana sütü gibi doğal,

Ana sütü gibi pak,

Ana sütü gibi besleyici olan ana dili de öyledir.

  Bu konuda özellikle analara çok iş düşmektedir. Bana göre önce ‘bilinç’ ve ‘kendisiyle barışık’ olmak gelir.

  Dil edinimi aslında öylesine zor bir hadise değildir.

Yeter ki bireye o ortam sağlanılsın.

Dil bilimcileri;

  “Çocuklar doğar doğmaz dil edinimi sürecine başlarlar. 3-4 yaşına geldiklerinde anadillerinin dilbilgisini içselselleştirme sürecini büyük oranda tamamlarlar.” der.

   Yani 36 aylık bir süreç ana dili edinimi için uzun bir süre olmasa gerek,

Zira ‘dil gelişimi’, ‘zihinsel gelişimle’ yakından alakadar olduğu için 0-3 yaş dil gelişimi açısından önemlidir.

 Yeter ki ana dilimizin konuşucusu olarak bilinçle hareket edelim. Bu bir şey kaybettirmez aksi takdirde kazandırır.

(haftaya devam etmeye niyetliyiz)

Kalın sağlıcakla…