Bismihi Teâla                                                                                                               

     İki bin yirmi yılının, yirmi birinci asrın insanına ciddi bir ikazıdır!.. Galiba kendi ellerimizle yapıp işleye geldiğimize tahammülü kalmadı. Sanırım mazlumun ahıdır, garip gurebaya reva görülenin cürmüdür, küresel ölçekte yaşananlar!..

   Türkiye’de sadece MEB’ e bağlı yirmi milyona yakın öğrenci pandemi dolayısıyla Mart ayının ortasından bu yana “yüz yüze” eğitim-öğretim olanaklarından yoksun kaldı. Yükseköğretimde okuyan nüfusu kattığımızda ciddi bir sayı ortaya çıkar. Hemen hemen ülke nüfusunun üçte birlik kısmına…

   Gel gelelim “uzaktan eğitime” ve üç aylık süreci değerlendirmeye. Tabi ki bu, ciddi bir şekilde masaya yatırılması gerekir… Bu dar zeminde bunun birey üzerindeki psikolojik, biyolojik, sosyometresi düşük yönlerini sığdıramasak da birkaç hususa değinmeden geçemeyeceğim…

   Bakanlık dersleri EBA(Eğitim Bilişim Ağı) üzerinden hem televizyon kanalından hem de web sitesinden; ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan öğrencilerin erişimine açtı. Pandemi sürecinde öğrenciler notla değerlendirilmedi fakat bence velilere karne verilecek olunsaydı şu ölçütler olurdu.

-BİR: Uzaktan eğitime destek…

  İş ciddi olarak ebeveynlerin omuzundaydı. Zaten ebeveynlerin gün boyu evde oldukları bu süreçte bahaneleri de olmaz. ‘Eğitim öğretime ne kadar destek sağladım’ diye kendi kendilerine sormaları gereken ilk soru olmalı diye düşünüyorum.

  Bu bağlamda EBA’yi takip etme, ortamı uygun hale getirme gibi koşullar çerçevesinde… Yoksa çocuğa ders anlatmayı kastetmiyorum.

-İKİ: Çocuğun öğretmeniyle işbirliği içerisinde olması sıklığı…

  Son bir iki ayda uygulamaya konulan, çocuğun okul öğretmenlerince eba.gov.tr, ZOOM üzerinden, canlı ders uygulamalarına ne düzeyde destek olundu?

  Bana göre bu EBA TV’den daha önemliydi. Zira çocuk ekran başında pasif ve iletişim tek yönlü bir durumla sınırlıyken; okul öğretmenlerince verilen derslerde çocuğun derse katılım, soru sorma, onlıne biçimde de olsa arkadaşlarıyla görüşme, çift yönlü iletişim kurma gibi artı tarafları vardı. Erişim, olanaklar kısıtlı olmazsa ciddi kazanımlar sağlardı.

ÜÇ: Nitelikli zaman geçirme…

  Mertçe ve açıkça söyleyelim, çocuğumuzla keyifli, kaliteli zaman geçirdiğimizi söyleyebiliyor muyuz?

  Karantina sürecince zamanı belli bir plan, program dahlinde geçirdiğimizi söyleyebiliyor muyuz? Bu konuda dış ortam hariç, bolca zaman imkânımız vardı hâlbuki!..

  Mustarip olduğumuz; tablet, bilgisayar, telefon gibi zamanı çok sinsice tüketen araçlarla mesafesini ne kadar ayarladık?..

  Bence bu çerçevede veli kendi kendisine karne verse fena olmaz. Ya da öğrenci velisine… Ha bire çocuğu yargılıyoruz ya! Kendimize gelince akız ya! Hiç kabahatimiz, kusurumuz yok ya!.. El insaf! Çocuğu özel dershaneye göndermekle, ona özel öğretmen tutmakla görevimizi yapmış oluyor muyuz acaba?

  Cuma günü itibariyle 2019-2020 ders yılı esrarengiz biçimde nihayete erdi. Öğrenim görmekte olan bireylerin unutamayacağı biçimde…

   Dün LGS(Liseye Geçiş sınavı) yapıldı. Çoğu dört yıl hatta kimileri sekiz yıl aynı ortamda, aynı sınıfta öğrenim gördükleri sürecin son gününde, sınavla bu korona günlerinde bir araya geldi. Eminim büyük bir hasret ve vedanın hüznü o taptaze dünyalarında bir hatıra olarak kalacaktır.

   Son söz sevgili çocuklar, gençler! Ne olursa olsun; okumaya, nitelikli okumaya hiç ara vermeyin!

Kalın sağlıcakla…