Bismihi Teâla                                                                                                                           

    İki ayı geçkin bir süredir devlet erkânının vatandaşıyla birlikte karantina uygulamasının olumlu sonuçlarını kısmi olarak almaya başladığı günleri yaşıyoruz. Zira sağlık; ciddi anlamda iktisadi ve içtimai alanla ilintili bir hal… İşin neresinden tutarsanız tutun insan gerçeğiyle karşılaşırsınız. Şu dünya küresinden insanı çıkarırsanız geriye iradesiz, camid bir boşluk kaçınılmaz olur. Yaradan ona değer atfetti ve onu “yeryüzünün halifesi” misyonu ile ayrıcalıklı; statüsünü ‘ali’ kıldı. İşte bunun farkında olana ve gereğini yapana ne mutlu!

   Pandemi karşısında gösterilen hummalı tedbirler gün geçtikçe olumlu neticeler vermeye başladı. Vakıa sayısında düşmeler ve beraberinde can kayıpları da azalmaya, düşüşe geçtiğini istatistiklerde görüyoruz. Şükür ki; can kayıpları iki haneye düştü, halen vakıa sayıları dört haneli rakamları teşkil ediyorsa da umuyoruz ki tek haneye hatta normalleşmeye doğru bir seyir haline gelir…

    Süreç hakikaten çok kritik; bir yandan sağlık gibi hayati bir mesele, öte yandan iktisadi krizlerin korkusu… Bir vanayı kapattın mı diğer vanalar şişme derecesine geliyor, makine dişleri gibi birisi köreldi mi diğerlerinin takatinin kırılması gibi bir hal. Öyle görünüyor ki risklerle karşı karşıyayız!..

   Önümüzdeki hafta itibariyle içtimai alanda bir hareketlilik yaşanacak, iş sahası, iktisadi döngü ağır aksak işleyecek. Devlet-vatandaş- olarak nefesimiz bu kadarına yetti belki. Salgın karşısında yaşamı idame ettirme iradesini ortaya koyanın elbette hayata tutunması daha olağan olacak.

  Yetkililer, bilim kurulu; birinci dalganın ardından ikinci hatta üçüncü şoklardan bahsediyorlar. Olmaz mı tabi ki zemin, mekân, solunum buna müsait. Nefesle ve dokunmayla bulaşan pandemi; hızını ve gücünü aslında bizden alıyor. Ona karşı sağlık çalışanlarının fedakârlığı, özverili çalışmaları ortada. Peki, vatandaş olarak uyarılara, kurallara ne kadar uyuyoruz sorusu istisnasız herkesin kendisine soracağı soru olmalıdır.

  Hakkını verelim: Türkiye sair devletlere nispeten küçümsenecek bir durumda değil.

  Belki, uzun süre maskeli bir hal yaşam biçimimiz olacaktır. Biz erkeklere her ne kadar zor gelse de gaye sağlık ve başkalarının hakkı olunca razı olmak zorundayız. Ama şurası var ki bayana ne kadar da uyuyor.

  Eskiden annelerimiz, bacılarımız en azından beyaz tülbentleriyle şark deyimiyle ‘melesleriyle’ ağız bölgesini kapatmaları hayânın simgesiydi. Öyle bir hassasiyet vardı ki gelinler, kayınbaba ve kayınlarına karşı saygının gereği olarak bu şekil davranırdı.

  Maskeli tip bugün dünya gündeminde, nedeni pandemik halden dolayı. Peki, özellikle bayan için görünen, görünmeyen virüslere karşı tedbir olarak alması gereken özel önlemler yok mudur? Açık deyişle kem gözlerden, hain bakışlardan, kalbinde eğrilik olandan, şehevi yaklaşımlardan kendisinin örtüsüyle önlem alması gerekmez mi?

  İslam dininin her öğretisinde, evamirinde, düsturunda büyük hikmetler, kerametler yatar. Zira kadının; dişilik yönü, nazik bünyesi, toparlayıcı konumu açısından nezafetli bir konumu vardır. Maddi olarak temiz olmalıdır, manevi olarak sıhhatine halel gelmemesi için itinalı davranmalıdır. Onun için maskeyi doğal olarak karşıladığı gibi diğer yükümlülüklerini de bu şekilde yerine getirmekten imtina etmemelidir.       

  Baksanıza söylemleri, eylemleriyle, akıllara ziyan demeçleriyle doğruya karşı mücadele eden zihniyetlere; kesinlikle niyetleri halis değildir. Zira kadını düşünmez, kadının haysiyeti ve onuru için adım atmaz!..

Kalın sağlıcakla…