Bismihi Teâlâ  

Hayat mantalitesini; yemeden, içmeden, eğlenceden, günübirlik tutkulardan ibaret gören serkeşler için ramazan geldi geçti. Mızmızlanan, of puf çeken! Kürtçe deyişle lomekarlık yapanlar için gelip geçti. Orucu -yemeden içmeden kesilmeyi- gözünde büyüten gafiller için de… Ki nasiplerini almadan gelip geçti. Zaten ramazan ayına tavır takınan bedbahtları hiç zikretmeye gerek yok!!!

Öte yandan ramazan ayının faziletine inanan, iman eden kimseler için durum bundan farklıdır. Onlar ramazanın gidişiyle hüzünlü adeta kendisinden bir parçayı yitirmişçesine buruk bir hal ve hissiyata gark olurlar. Belki de tam istifade edemeyişinin hüznünü yaşarlar. Diğer deyişle hakkını verememenin muhasebesinde kendini bulur. Onun için eskiler ramazan orucunun bırakın sonrasını daha 15’inden itibaren yanık yanık ‘’elweda ya şehri remezan elweda…’’ sözlerini vird etmişlerdi. Zira kutlu elçi ‘’insan, ramazan ayının faziletini bilseydi, yılın hepsinin ramazan olmasını isterdi.’’ Sözü üzerinde defalarca tefekkür edilmesi gereken bir hakikattir. İmamı Cafer(r.a) ‘’En iyi(faziletli) cihad sıcak havada oruç tutmaktır’’ demiştir. Hal bu iken var mı başka söze hacet! Ya da bahaneler üretmek adına fetva arayışına çıkmak!

Ramazan ayını ve beraberinde bayramı geride bırakırken; ömür sermayemiz kaldığı yerden tükenerek sürmekte. Her gün ecelimize biraz daha yaklaşmaktayız. Ecel ha yakın ha uzak bilinmez fakat bir sonraki ramazana ulaşıp ulaşmamız meçhul bir hal!

Putları, sanemleri öyle sokakta, caddelerde, arenalarda, umumi meydanlarda, kitaplarda, kitabelerde… aramaya  lüzum mu var?.. Asıl put içte, içimizde, yanı başımızda… Yani amansız hasım dâhilde. Gerisi detay... Şeytana lanet okumaktan kutlu elçiye salât getiremez olduk bir bakıma. Ya da başkalarını eleştirmekten ahkâm kesilirken, kendimizi unutuverdik. Açık deyişle ’’lak lak etme’’, ’’kıyl-ü kal yapma’’ kolaylığına kaçtık. Çoğu kez karanlığa küfretmeyi ilanı harp bildik de bir mum yakma marifetini göster(e)medik. Hani başkalarının hatalarını görmekte, bulmakta maharetliyiz ya!.. Oysa cebelleşmek, kınamak istiyorsak hedef belli ve üstelik yanı başımızda: Nefis. Diğer deyişle taşıdığımız ‘’nefsi emare’’. Yani kötülüğü, şerri, cürmü, canavarca hisleri taşıyan nefs!!!

Zamanın birinde kutlu elçi; ihtişamlı, devasa ordusuyla İslam düşmanlarına başlattığı ‘’Tebük Gazvesi’nden’’ dönerken İslam ordusunun neferlerine ‘’Asıl, küçük cihattan büyük cihada döndünüz...’’ sözlerinde vurguladığı nefsi emare! Daha açık ifadeyle oradaki sahabelerin büyük cihad nedir sorularına karşın kutlu elçinin, “Nefisle yapılan mücadele.” diye tarif ettiği “kalp cihadı.”

Şüphesiz oruçla, ramazan ayıyla “nefis putu” büyük bir darbe aldı, “oruç” kalkanıyla nefsi emareye karşı büyük bir olanak elde etti müminler. Zaten orucun en büyük hakikatlerinden birisi de “arınmak” değil midir? Başka deyişle kutsal kitabımız Kur’an’ı Mübin’in ifade ettiği “arınasınız diye, takvaya erişesiniz diye...(bakara,183)”  belirttiği hakikat.

Bu kalkanla her biri paha biçilmez donanımlar edindik:

-BİR: Paslanmaya yüz tutan akıl; oruçla bilenen irade sayesinde türlü türlü zorlukların üstesinden gelme cesareti bulmuştur.

-İKİ: Hasis eller, cepler; vicdan yargısıyla insafa gelip, içsel bir gücü bulmuştur. Vermenin tadını dolayısıyla tarifi leziz bir iç huzuru bulmuştur.

-ÜÇ: Kendi egosundan sıyrılarak empatiyi başka deyişle açın, yoksulun, garip ğurebanın halini, hissiyatını idrak etme fırsatını bulmuştur.

-DÖRT: Elindeki nimetlerinin kıymetini, asıl sahibini derk etme, fehmetme olanağını bulmuştur.

...

Aslında tüm bu eylemler içte taşınan nefse indirilen birer darbedir. Diğer deyişle okkalı silledir... Her birisinin tesiri elbette küçümsenemez. İnanan her bireyin üzerinde bıraktığı etki ve irade ölçüsünce değişse de bunun istikrarlı sürdürülmesi asıl olandır.

Bu ayda şeytanların zincire vurulduğu”  tabiri öyle yabana atılabilir cinsten mi?.. Tabi ki hayır. Zira bu ayda iblisin en büyük askeri nefsi emare her bir eylemle beli kırılmış olsa da kertenkele misali rejenerasyon yaşamadığı söylenemez. Yani tekrardan canlılığını katlayarak devam ettirebilir...

İşte asıl önemi olan bundan sonraki duruş ve kararlılığımızdır. Kulluğu ramazandan ramazana düşünme lüksümüz ol(a)maz... Müslümanlığı bir aya sığdırma anlayışı kabul edilir bir durum değildir.

Kulluğu bir aya değil, on iki aya, hatta bin aya taşımakla mükellefiz... Oruçla pasifize ettiğimiz nefse, istikrarlı bir mücahede ve mücadeleyle yarınlarımızı Allah’ın inayetiyle tutarlı kılabiliriz.

Ebedi bayramlar yaşamak umuduyla,

Kalın sağlıcakla...