Bismihi Teala                                                                                 

Bir gün Nasreddin hocaya sormuşlar. Hocam Ramazan bitti gidiyor. Acaba bizden memnun kalmış mıdır?

Hoca:

Tabii ki kalmıştır. Yoksa her yıl on gün önce gelir miydi, demiş.

Ama hocam biz böyle hoş, bereketli, mübarek bir ayın gitmesinden büyük üzüntü duyuyoruz.

Hoca:
Üzüntünüzün de farkındayım. Yoksa gittikten sonra 3 gün bayram yapmazdınız, demiş. İyi mi demiş? Neyse, bu gün bayram...

Ramazan ayını uğurlarken kendi kendimize şöyle düşünüp soralım:

Yılın bir ayını yoğun bir talimden geçirerek ne aldık? Elde ettiğimiz kazanımları sadece senenin bir ayına mı münhasır kılacağız? Yoksa edindiğimiz kazanımları yılın tüm zamanına yayıp, arttırarak mı..?

Biraz açacak olursak bu ayda yaşadıklarımızı, yaşattıklarımızı ramazandan ramazana mı yaşayacağız? Önümüzdeki yıla kadar yaşayıp yaşamayacağımız meçhul iken oruçlarımızı, namazlarımızı, cami ile muhabbetimizi, hayır ve hasenatlarımızı devam mı etmeli yoksa stoklayıp ‘aylık Müslümanlık` formatında mı değerlendirmeli..? Ne dersiniz?

Bu ayın en büyük özelliği ''arınma, sakınma'' olduğuna göre inanan bireylerin; kimisine göre bir başlangıç, kimisine göre kendini yenileme şeklinde düşünülebilir.

Diğer deyişle ramazan ayı kimi kişiler için kulluk bilincinin oluşması açısından bir başlangıç(taban)görevi görürken; kimileri için kullukta tavan yapma şeklinde değerlendirilebilir. Pas geçiren talihsizlerden hiç bahsetmeye gerek yok.

Kısacası bu ayla ibadi, ahlaki, ictimai yönden kazanılan edimler sürekli ve daimi gösterildi mi erdemli birey, erdemli toplum profili net bir şekilde görülmez mi? Zira İslam şiarları ekseninde öyle güzel şeyler var ki, toplum ve birey bunlara ne kadar da muhtaç. Örneğin bu mübarek ayda insan belki her zamankinden daha mert daha merhametli moduna girer. Belki en çok bu ayda misafir ağırlanır; yıl boyunca hiç hayır işlemeyen biri bu ayda vermenin hazzı ve tadını yaşar..! Ki paylaşmanın sürurunu yaşar.

.......

Bayram, şehri ramazanın finalidir…Tutulan savmların karşılığı-belli vakte kadar yememenin, içmemenin- yani açlığın ve susuzluğun karşılığı olarak Rahmandan aciz kullara birer armağan…

İnananlar yerkürenin her yerinde bayram namazı ile birlikte camileri doluşup, saf tutup, hutbe dinleyip; salavat ve tekbirler eşliğinde mabedin içinden başlayarak birbirlerinin bayramını tebrik ederler. Yani sıcak-soğuk demeksizin, uzun gündüzler demeden bir ay boyunca nefisle kıyasıya edilen mücadelenin karşılığı olarak tebrik ve kutlama nezaketinde bulunup; muhabbet gösterip, en güzel ikramlarla birbirlerini ağırlarlar.

Bayram birlik demektir. Toplanma, bir araya gelme, cem olma…İmkanlar dahilinde memleketin neresinde olursa olsun hatta ülkeler arası mesafeler kısalır bu münasebetle. Bayramda uzak mekanlardaki aile bireyleri de bu vesileyle bir araya gelebilmektedir.

Sadece diri olanlar değil hatta toprağa karışmış, ebediyete intikal etmiş akrabalarda bir kez daha en derin duygularla anılır. Kabristanlar belki de en çok bu günler ziyaret edilmekte.

Bunun için bu günlerin ne kadar kapsamlı ve geniş muhtevalı günler olduğu gerçeği ortaya çıkmıyor mu?..

Bayramlar her  ne kadar sevinç günleri olsa da ki bu gözle bakılmalıdır. Fakat buruk bir sevinç de yaşanabilmektedir ne yazık ki!!! Zindanlarda en yakınları tutsak olan aileler… Muhaceratta iken yakınlarından ırak yaşayanlar ve bu şekilde sevdiklerini göremeden ahiret yurduna intikal edenler… Savaş ve işgal altında yaşam mücadelesi veren coğrafyalar… Hakikaten bu kesimler için bayramlar buruktur!!! Başka deyişle özlem, hasret, acı, umut gibi kasvetli haller..!

Şehit ailelerinin bayramları başta olmak üzere  Yusufi medresede tutsak olan abilerimin ve ailelerinin bayramlarını ve tüm inananların bayramlarını tebrik ederek; hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan dilerim.