Son zamanlarda başta AK Parti olmak üzere bazı siyasi ve sosyal hareketlerin üst düzey yol arkadaşlarının, daha kısa ifade edecek olursak yoldaşların hararetli tartışmalarına şahit olmaktayız. Bu tartışmalar ne yazık ki bazen hakaret düzeyine bile varmaktadır. Aynı yola baş koyan insanların, daha birkaç sene önce ortak bir amaç için aynı yola revan olanların, hemrah, yoldaş olanların beş on yıl denebilecek kısa bir zaman diliminde savrulmaları, farklı kulvarlara kaymaları, hatta bazen birbirlerini ihanete varan söylemlerle suçlamaları hoş bir durum olmasa gerek.
Yol arkadaşları, dava arkadaşları, heval, ihvan yahut yoldaş… Evet, her kelimenin zaman içerisinde duygu dünyamızda oluşturduğu bazı çağrışımlar vardır, ancak yine de her kelimenin nihayetinde bir sözlük anlamı da vardır.
TDK Sözlüğünde de “yoldaş” belirttiğimiz gibi yol arkadaşı, arkadaş, dost olarak verilmekte, mecazi olarak da “ortak bir görüşü benimseyenler, aynı dünya görüşünde olanlar” şeklinde ifade edilmektedir. Buna rağmen kabul etmek gerekir ki “yoldaş” kavramı daha çok sosyalizm sempatizanlarını çağrıştırmaktadır. Sözgelimi Maksim Gorki`nin kitaplarını okuduğunuzda bu kelimenin fazlasıyla kullanıldığına şahit olacaksınız.
Yine ülkemizde de seküler sosyalist Kürt hareketi, yoldaş kelimesine karşılık heval(arkadaş) kelimesine bu anlamı yüklemiş ve kendi sempatizanları arasında bu kelimenin yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır.
Türk milliyetçilerinin de daha evvelinden “ülküdaş” kavramını kullandıklarını ve günümüzde bu kelimenin ülkücü formatında belli bir ideolojiye büründüğü herkesin malumu.
Yoldaş, arkadaş, heval, ülküdaş, ihvan yahut sahabe. Kelimelerin semantik izahını bir yana bırakıp siyasi ve sosyal boyutuna dönecek olursak, acaba bir davanın yoldaşlarının, özellikle lider kadrosunun zaman içerisinde yollarını ayırmaları, birbirlerine muhalif olmaları, hatta birbirlerini ihanetle suçlayıp düşman saflara ayrılmaları doğal bir süreç midir?
Komünizmin beşiği Rusya`ya baktığımızda Stalin`in, iktidarında pek çok dava arkadaşını, yoldaşını sürgün, hapis, ölüm her tür akıbete düçar ettiğini görürüz. En önemli Komünist yazar Gorki de onca hizmetlerine rağmen bu kaderden kurtulamaz. Ülkemizde de Stalin`in takipçilerinin Stalin`i aratmadığı bilinen bir gerçek. Gerek Türk gerek Kürt sosyalistleri arasında birçok yoldaş, kendi liderleri tarafından suikasta uğratılmıştır.
İllegal yapıları bir yana bırakıp yasal olanlara bakalım dilerseniz: Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Mehmet Akif gibi Kurtuluş Savaşı`nın nice öncü kadroları birkaç yıl sonra hain ilan edilip ölümün soğuk nefesini enselerinde hissetmişlerdir.
Sol ve milliyetçi partilerin başkanlık kongrelerinde çoğu kez sandalyelerin havada uçuştuklarını; dünün yoldaşlarının ertesi gün hain ilan edildiklerini hemen hatırlarız.
Öyleyse siyasetin ve sosyal hareketlerin doğasında bu var, deyip bugünkü kimi yol arkadaşlarımızın yakın gelecekte hain zümresine dâhil edilmelerini mi bekleyeceğiz? Beşeri ideolojiler için bu bir hakikat olabilir, ancak İslami gelenekten gelenler için bu kabul edilemez.
Her konuda örneğimiz Peygamber Efendimiz ve seçkin sahabeleri olduğuna göre gelin lider kadrosu, yol arkadaşlığı(ashap) noktasında da geçmişimizi bir hatırlayalım:
İlk sahabeler, yol arkadaşları, dava arkadaşları, heval yahut yoldaşlar… Hz. Ebubekir, Ali, Ömer, Osman, Zeyd, Abdurrahman, Sa`d, Talha, Zübeyir, Sait, Ebu Ubeyde, Hamza, Cafer ilk aklıma gelenler. Davanın öncüsü ve lider kadrosu, yirmi üç yıllık bir nebevi mücadele… Öncü kadrodan ayrılığa düşen, ihanetle suçlanan bir tek kişi bile yok. Hatta Peygamberimizin vefatından sonra bu öncü kadro bayrağı devralıyor. Raşit halifelerin dördü de öncü kadrodan.
Peki, günümüzde bazı İslami yapılardaki bu kırılmalar da neyin nesi? Bu konunun lider kadrolarca iyi irdelenmesi gerekir. İnsanlarımız, yol arkadaşlarını, dava öncülerini bir ve beraber görmek ister. Her zaman bu mümkün değilse de en azından öncülerin birbirlerine karşı kullandıkları dile dikkat etmelerini bekler.