İslamcı-muhafazakâr partilerin, şahsiyetlerin ve dahi gazetelerin milliyetçi, hatta ırkçı söylemlere büründüğü zamanlardan geçiyoruz. 90`lı yıllarda, özellikle 28 Şubat Süreci`nde İslam adına, dava adına yayın yapan birçok medya, günümüzde İktidarın nimetlerinden nemalanmak adına mı, yoksa gerçekten zihinsel bir dönüşüm yaşadıklarından mı bilemiyorum, Türkçü-milliyetçi bir çizgiye evrilmiş durumda. Bu başkalaştığının farkında olmayan Türkçü Müslümanlar, artık evrildikleri öz Türkçüler gibi Kürt sözcüğünden, Kürdistan sözcüğünden rahatsızlık duymakta, dillerin Allah`ın birer ayeti olduğu gerçeğini göz ardı etmekte, Müslüman Kürtlerle bir masada oturup ümmet adına kelam edememekte.
Bu bağlamda son zamanlarda birçok muhafazakâr gazetede ülkemizdeki Kürt kardeşlerimizi ciddi anlamda rahatsız eden manşet, haber ve makalelerin yayımlanmasına şahit olmaktayız. En son 18 Mayıs tarihli köşesinde, geçmişteki birçok yazısında olduğu gibi, damarlarındaki asil kanın tavan yapması neticesinde kendinden geçen Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy, Barzani`den hareketle Kürtlere vermiş, veriştirmiş. Köşesindeki hakaretamiz paragrafları tek tek burada yazacak halimiz yok. Ancak “Bugün Türkiye, Irak'ta kurulacak bağımsız Kürdistan'ın başını okşarsa, yarın Suriye'de sallanan kuyruğuna itiraz etme hakkını da kaybeder.” söylemi, yazının sonlarına doğru da “Türkiye, yılanın başıyla öpüştürülüp, kuyruğuyla oyalanacak bir ülke değildir!” çirkin ifadeleri ile ilgili sözü uzatmadan iki şey söyleyeyim:
Birincisi her zaman söylediğim gibi kötü söz sahibine aittir. İkincisi nedense bazı insanlar, Kürdistan aynasında kendi yansımalarını görüyor da bunun idrakinde değiller ne yazık ki!
Bazı gazeteci-yazarların şuurunu kaybedip bir milleti, Kürtleri, çıyanlara, yılanlara benzetecek çağrışımlarda bulunması yayıncılık ilkeleri ile de, genel ahlak kuralları ile de bağdaşmaz. Bu durum, bana yıllar önce Cem Uzan yönetimindeki Star gazetesinin “Kerkürt” manşetini anımsattı. O dönem bu hakaretamiz manşet, Kürt kardeşlerimiz arasında infiale sebep olmuş, ancak yine Türk kardeşlerinden değil, ilahi adaletten yardım görmüşlerdi. Zira bugün ne ortada Cem Uzan kaldı ne de Eski Star.
O gün olduğu gibi ne yazık ki bugün de birçok insan Kuzey Irak-Kürdistan`daki soydaşlarımız Kürtlere hakaret ederken aynı zamanda Türkiye`deki her beş insandan birine hakaret ettiğinin farkında değil. Sanırım, on yılda on beş milyon yarattıklarına(!) kanıp herkesi Türkleştirdikleri yanılgısına kapılıyorlar.
Hürriyet, Milliyet gibi beyaz Türk gazetelerinin “Türkiye Türklerindir.” ayrımcı sloganlarına muhafazakâr mahalledeki gazete ve yazarların da lisan-ı hâl ü kâl ile dâhil olmaları üzüntü verici. Lakin şurası bir hakikattir ki Türkiye ne sadece beyaz Türklerindir ne de sadece Türklerindir. Bu vatan Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Ermeni, Rum… 80 milyonuyla bütün vatandaşlarımızındır.
Dolayısıyla bazı Türkçü yazar, çizer, fikir adamlarının sık sık Türkiye, Kürtlerin de vatanıdır şeklinde sanki Kürtlere bir lütufta bulunuyormuş gibi absürt söylemlerde bulunmaları doğru değil. Bu ülke, tabii ki bütün vatandaşlarımızındır, herhangi bir kimse, zümre veya ırkın babasının malı değil.
Bu ülke yurdum insanının anavatanı. Fakat bu ülkenin Türk soydaşları; Kıbrıs, komşu ülkeler, Türkî Cumhuriyetlerde yaşadığı gibi, yine bu ülkenin Kürt soydaşları da başta Kuzey Irak-Kürdistan olmak üzere birçok ülkede yaşamaktadır. Ülkemizdeki Kürt kardeşlerimiz, Kuzey Kıbrıs`a yavru vatan muamelesi yapılarak sahip çıkıldığı gibi Kuzey Irak`a da sahip çıkılmasını beklemektedir. Eğer bir ve beraber isek neden Kuzey Kıbrıs, yavru vatan olsun da Kuzey Irak olmasın?
Hep şu dillendiriliyor: Kürdistan diye bir devletin varlığı ülkemizi böler. İran`da, Azerbaycan`da yaşayandan iki kat daha fazla Azeri yaşamakta ve İran`ın nüfusunun neredeyse üçte birini oluşturmaktadır. 1991`de Azerbaycan kuruldu, gördüğünüz gibi 26 yıldır İran bölünmedi ve sırf bu nedenle ciddi bir etnik kriz de yaşamadı. İran gibi pek çok örnek verilebilir.
Bizim ülkemizde ise Kuzey Irak`takinden daha fazla Kürt kardeşimiz, daha iyi sosyo-ekonomik koşullarda yaşamakta. Dolayısıyla beklentimiz, bir bütün olarak yavru vatan Kürdistan`a Türkiye`nin ağabeylik, hamilik yapmasıdır, Kürdistan`ın varlığını varlığımıza düşman olarak görmesi değil.
Bazılarının iddia ettiği gibi birlik beraberliğimiz pamuk ipliğine, cebir ve şiddete bağlıysa bunun çok da bir anlamı yok zaten. Bin yıllık İslam kardeşliğimizi, yüzyıllık İttihat-Terakki- Seküler Türkçü zihniyete rağmen bozamadılar çok şükür. Ancak benim gibi Fırat`ın batısında yaşayan İslamcı-muhafazakâr Türklerin, Kürtlerin temel insani ve İslami taleplerine duyarsız kalması, hatta son yıllarda Kuzey Irak`taki Kürtlere hakaret edeyim derken bilerek veya bilmeyerek ülkemizdeki Kürt kardeşlerimizi de rencide etmeleri, sadece Fırat`ın doğusunda değil bütün Kürtlerde rahatsızlık oluşturmaktadır.
Salman-i Farisi, Süheyb-i Rumi, Bilal-i Habeşi örneklerinde olduğu gibi Türk kardeşlerimizden beklentimiz, İslam kardeşliği bağlamında Kürt ve Kürdistan kelimelerinden ürkmemeleri, rahatsızlık duymamalarıdır. Yok, eğer bu durum kimilerinde komplekse dönüştüyse onlara bir psikiyatr kliniğine başvurmalarını önermek dışında elimizden bir şey gelmez.