Geçenlerde eğitim konusunu ele almış ve yazımızı şöyle bitirmiştik: Çoklu zekâ kuramında da görüleceği gibi yüce Allah, her insana farklı bir zekâ türü, farklı bir yetenek bahşetmiş. Öyleyse bize düşen; çocuğumuzun ilgisini, yeteneğini keşfetmek ve bu doğrultuda onu yönlendirmek… Belki okula, belki sanayiye, belki ticarete, belki ziraata, belki bilişime…

Çoğu olumlu, bir kısmı da olumsuz pek çok dönüt aldım bu konu ile ilgili. Demek ki insanlarımız bu konuda muzdarip. O nedenle mevzuyu biraz daha açmak istedim.

Önceki yazımızda daha çok çocuklarımız, öğrencilerimiz üzerinden olaya yaklaşmıştık. Dilerseniz bu yazımızda da çalışma hayatı ve geleceğimiz üzerinden durum değerlendirmesi yapalım:

Liseler zorunlu yapılmadan önce sanayiye, esnafa, çarşı-pazara, her hangi bir iş yerine yolunuz düştüğünde kıpır kıpır gençler görürdünüz, bir zamanlar adına çırak dediğimiz, devran böyle devam ederse unutulmaya yüz tutacak kelimeler kategorisine girecek olan. Berbere giderdik, ensemizi bir çırak alırdı evvela. Fırına giderdik, hamura bulanmış bir çırak göze çarpardı hemen…

Şu sıralar rastgele herhangi bir iş yerine gidin, bir çırak görene aşk olsun! Bir değerlendirme isteyin bu konuda, esnafa bir dokunun da bin ah işitin bakalım!

Sorun sadece esnafın, iş dünyasının çırak bulamaması değil elbette. Doğrudur, iş dünyası neredeyse kapitalist bir çarka dönüşmüş vaziyette. Kesinlikle bizim önerdiğimiz bu acımasız sistemin çarkı, dişlileri arasında Anadolu`nun masum insanlarının ezilmesi değil.

Ancak bizim arzu ettiğimiz, dile getirdiğimiz, üzerinde kafa yorduğumuz nokta şu: Çocuklarımızın yarınları, gelecekteki iş kaygıları.

Birebir tanıdığım Ali üzerinden örnek vereyim. Babasıyla birlikte hayvancılık yapıyor. Yüzden fazla koyunları varmış, takılıyorum bir kuzu kes de yiyelim diye. Hocam, şu an kilosu az gelir, büyüsünler, para etsinler de öyle keselim, diyor. Anlattığına göre gencimiz okulda pek başarılı değilmiş, ama MEB 12 yıl zorunlu eğitim diye tutturmuş, iyilik yaptığını düşünerek servis de koymuş, beş yıldır çocuğu işinden gücünden etmiş. Neden beş yıl demeyin? Elek altı liselerde birçok öğrenci çift dikiş. Lise bitecek, Ali işinin başına geçecek. Yaptığı hayvancılıkla hepimizin özendiği ortalama memurdan çok daha fazla para kazanacak belki de.

Herkes Ali kadar şanslı değil tabii. Siz hiç düşündünüz mü, zorunlu, hatta zoraki lise ile kaç insanımızı heba ettik? Lise eğitimi ile mutsuz ve başarısız bir dört yıl, belki de beş yıl geçirmektense usta-çırak ilişkisi ile ustasından, belki köyünde babasından bir sanat, bir zanaat öğrenecek körpe beyinlere çile çektiriyoruz. Ondan sonra bir yandan da sızlanıyoruz, tarım bitiyor, hayvancılık bitiyor, zanaat bitiyor diye. Herkesi lise sıralarına mahkûm ederseniz, tarımı kim yapacak, diğer zanaatları kim yapacak?

Gerçi biz lise düzeyini tartışma konusu yapıyoruz, ama işin daha da acı yanı bir de üniversite(!) boyutu var. Herkese zoraki lise eğitimi verdik, gençlerin dört yılını çaldık. Yetmedi, her mahalleye BİM açar gibi her ile üniversite(!) açtık, hatta ilçeleri de fakülteler ile, meslek yüksekokulları ile donattık, insanlarımızın birkaç yılına daha ipotek koyduk. Çocuklar geldi yirmi, yirmi beşine… E iş, yok, ne haliniz varsa görün!

Yirmisini devirmiş bir insan gidip bir yere çırak olur mu? Üniversite mezunu yaptığınız bir insan gidip köyde tarım hayvancılık yapar mı? Ne yazık ki büyüklerimiz hala uzun vadeli planlar yapamamakta, bu da yurdum insanına pahalıya mal olmakta.

Bizim önerdiğimiz elbette Ivan Illich`in okulsuz toplumu değil. Fakat bu ülkede herkese masa başı iş veremeyeceğinize göre, hâlihazırda bile yüz binlerce üniversite mezunu, milyonlarca lise mezunu işsiz olduğuna göre, şu zorunlu lise eğitimi konusunda, hatta şu herkesi üniversiteye özendirme konusunda da bir yanlışlık var gibime geliyor.

Bildiğiniz gibi ülkemizde eğitim süreci; temel eğitim, ortaöğretim ve yükseköğretim diye üç aşamadan oluşuyor. 4+4 İlk ve ortaokul; temel eğitim, yani her bireye verilmesi gereken eğitim, amenna. Peki, üçüncü 4 yıllık dönemi oluşturan, aslında insanımızı hayata, bir mesleğe hazırlaması gereken liseleri herkese dayatmanın bir mantığı var mı?

Not: Önceki yazımızın yayımlandığı hafta, tevafuken, çıraklık eğitimi merkezleri, zorunlu lise kapsamına alındı. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyen okurlarımız, kendi illerindeki çıraklık eğitim merkezlerine başvurabilir. En azından MEB lise dayatmasından kısmen de olsa vazgeçmiş görünüyor. Belki ilerde el yazısı örneğinde olduğu gibi aslına rücu eder.