Geçenlerde bir akrabamıza çocuk görmeye gittik. Hediye takdimi, analı babalı büyüsün faslından sonra klasik çocuk görme muhabbetine geçtik. Ne isim düşündüklerini sorduğumda “Burak” cevabını aldım, Peygamberimizin miraca çıkarken bindiği bineğin ismi olduğu için bu ismi düşünmüşler. Şaka yollu bineğin ismi yerine binenin, Peygamber Efendimizin ismini koysaydınız ya, dedim.
Bu durum beni isimler konusunda biraz düşünmeye sevk etti. Malum isim deyip geçmemek gerek. Zira anne-babanın verdiği ismi, çocuk bir ömür taşımak durumunda…
Hani Dede Korkut Hikâyelerinde geçtiği gibi çocuğun büyüyüp bir kahramanlık sergileyerek kendi ismini kendisinin belirlemesini bekleyecek lüksümüz yok. Zaten yavrumuz dünyaya gelir gelmez devlet tarafından TC kimlik numarası verilip tescilleniyor, biz de aynı gün kimlik kartını çıkarıyoruz.
Kaldı ki hadis-i şeriflerde geçtiği gibi bir hafta içinde çocuğa güzel bir isim koymak sünnettir. Hz. Ali de ilk çocuğu olduğunda Peygamberimize gitmiş ve Harp(savaş) ismini düşündüğünü ifade etmiş, ama Efendimiz torununa Hasan(güzel) ismini münasip görmüştür. Yine sonrasında da Hüseyin(küçük güzel, güzelcik) adıyla bu güzelliği sürdürmüştür.
Ceddimiz, ecdadımız, ta babalarımıza kadar peygamber, sahabe ve din-devlet büyüklerinin isimlerini yaşatma, sürdürme geleneğimiz vardı. Hani yıl içerisinde çocuklara en çok konan isimlerin istatistiği yayımlanır ve Muhammet, Ali, Ömer, Yusuf; Ayşe, Zeynep, Hatice gibi isimler zirvede yer alırdı.
Sonra bir şeyler oldu bize. Ne hikmetse doğadan cansız, ruhsuz isimler koymaya başladık çocuklarımıza: çınar, toprak, kaya, su, ırmak, deniz, yaprak, ağaç, baran, yağmur…
Hadi, bu isimlere bir nebze olsun anlayış gösterelim, en azından anlamları belli. İşin daha kötüsü anlamını bilmediğimiz, sırf fonetiği güzel, kulağa hoş gelen, ama manasını benimsemeyeceğimiz isimler piyasayı doldurmaya başladı.
Çocuğumuzun cahil, bilgisiz olmasını, ağlayıp sızlamasını ister miyiz ki ona Nazan, Nalan diye sesleniyoruz? Peki, onu edebiyle, adabıyla büyütmeye çalışırken yontulmamış taş, kaba, hantal, biçimsiz anlamında Kubat diye adlandırmak da neyin nesi? Bu da yetmezmiş gibi yontulmamışın yanına bir de değnek, sopa anlamıyla Arda`yı mı ekleyelim?
En büyük yanlışlarımızdan biri de Kur`an`dan bir isim olsun, ama bu isim kimsede olmasın zihniyeti. İlle de çocuğumuz biricik, yegâne, tek olacak, bu mümkün mü? Evet, mümkün, Firavun koyun veya Nemrut; emin olun kimsede göremezsiniz.
Hani yüce Kitabımızda geçen her kelime de isim olarak konmaya elverişli değil. Örneğin Aleyna sadece bir edat, üzerimize anlamında; aleyna ve aleyküm selam derken olduğu gibi.
Bazı isimlerin konması ise çok çok riskli. Rahman, Samet, Yezdan gibi isimler Allah`a özgü. İlk sezon Diriliş Ertuğrul`da Rahman vardı, emir eri. Birkaç bölüm sonra hatalarından döndüler, isim aslına rücu etti: Abdürrahman ki hala dizide varlığı devam ediyor.
Yine resul, nebi, peygamber gibi isimlerin konması da hoş olmasa gerek.
Sanem ismi de çok tehlikeli geliyor bana. Tamam, gönlümüzdeki mevki, makam, para, şöhret putlarını tamamen yıkamamış olsak da zahiri olarak aramızda putperest yok. O zaman Sanem(put)e ne gerek var?
İsimler konusunda bizden öncekiler belli bir bilince sahipti. Bir kesimin isimlerinin Tayyip, Abdullah, Numan, Zekeriya, Hüseyin; diğer bir kesimin Deniz, Kemal, Haluk, Tekin, Selin olması her iki kesimin selefleri için de belli bir şuurun göstergesi.
Sözün özü ana-baba ister ki çocuğunun ismi güzel olsun, kulağa hoş gelsin, güzide olsun, özel olsun. Tamam, kabul; ama bunlardan da daha önemlisi ismin bizzat taşıdığı anlam değil mi?