2002 yılında Ak Parti iktidara geldiğinde pek çok değerlendirme, araştırma ve analize konu oldu ve olmaya devam edecek gibi görünüyor. Biz de, birkaç arkadaş bir masada oturmuş, saatler süren bir tartışma yaşamıştık o yıl. Türkiye`nin geçmişi, gündemi, geleceği, ne varsa kendimizce görüş alışverişinde bulunmuştuk.
Değerlendirdiğimiz konulardan biri de kadın ve iş hayatı meselesi idi. Ben başta Sayın Erdoğan ve Gül olmak üzere Ak Partili üst düzey pek çok kurmayın eşinin ev hanımı olduğunu, dolayısıyla ev hanımlığını özendirecek girişimlerde bulunmalarını beklediğimi ifade etmiştim. Sözgelimi günümüzde dahi komik bir rakam olan memurların eş yardımını yükseltebileceklerini, ev hanımlığı için farklı cazibeler yaratabileceklerini dile getirmiştim.
Bu tespitim, sadece Ak Partili pek çok ismin eşinin çalışmaması ile ilgili değildi. Gerek o gün, gerek günümüzde Ak Parti`yi sırtlayan, mahalle mahalle, ev ev parti çalışmalarında bulunan isimlerin genellikle ev hanımları olması ile ilgili idi. Ak Parti`nin siyasi serüveni ile ilgili herhangi bir sosyolojik çalışmayı irdeleyin, kadınların, daha doğrusu ev hanımlarının, ne kadar büyük bir katkı sunduğunu göreceksiniz.
Fakat bu konudaki gelişmeler, beklediğim gibi olmadı. İktidar, kadınları asimetrik bir biçimde iş hayatına sokmaya çalıştı. Belki bir miktar aile bütçesinin artışına razı olan, bununla mutmain olan kadınları, ekonomi çarkında ezmeyi, ucuz iş gücü olarak kendilerinden istifade etmeyi tercih etti.
Geçenlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu, çalışan annelerin, bakıcı yardımından faydalanabileceğini, bu kapsamda büyükannelere bakıcı parası verileceğini duyurdu.
İşte bu son haber, beni bu yazıyı yazmaya sevk etti.
Eşi, asgari ücretle çalışan, ama kendisi ev hanımı olup Sayın Erdoğan`ın üç çocuk tembihini, belki de artısıyla tutan bir kadın bu yardımı hak etmezken eşiyle beraber çalışan bir kadın pekâlâ bu yardımı alabilecek. Bu işin ekonomik paradoksu…
Yanlış anlaşılmak istemem, kadınların çalışmasına, iş hayatında yer almasına elbette karşı değilim. Benim karşı olduğum nokta İktidarın zoraki bir biçimde kadınları iş hayatına sokmaya çalışması.
Günümüzde ABD ve Avrupa Birliğinde dahi mutlu bir aile, sağlıklı bir nesil adına kadınlar, ev hanımlığına özendirilirken bizde İslami bir damardan gelen İktidarın bu hevesini anlamak kolay değil.
İşin esas üzücü noktası ise ev hanımlarının onca üstün meziyetlerine rağmen psikolojik olarak düşürüldüğü durum:
Sanki ev hanımları atıl durumda da ille de onların ekonomi çarkında yer alması gerekiyor. Sanki yaşadığımız topluma artı bir değer katmak için ille de para kazanacak bir iş yapmak gerekiyor.
Önümüzde referandum süreci var. Göreceksiniz, gerek Ak Parti`de gerek diğer partilerde en fazla koşturan, mahalle mahalle, ev ev çalışmalarda bulunanlar ev hanımları olacak, diğer tüm seçimlerde olduğu gibi. Ama parasal anlamda çalışmadıkları için bu bir artı değer değil, değil mi?
Dernek, vakıf, camialarda, sivil toplum kuruluşlarında çalışan kadınların çoğu mazeret(!) bildirip sosyal çalışmalarda yer almazken ev hanımları canla, başla toplumsal, sivil etkinliklerde yer almaktadır, gecesini gündüzüne katarak. Bu sivil çalışmaların sosyal dokumuza ne kadar büyük bir katkı sağladığı yadsınamaz. Ama parasal anlamda çalışmadıkları için bu bir artı değer değil, değil mi?
Ev hanımları dediysem parasal anlamda çalışmadıklarını ifade etmek için. Yoksa kültürel anlamda öğretmen, doktor, avukat olup da ekonomi çarkında yer almaktansa herhangi bir ücret almadan fisebilillah sivil sosyal çalışmalarda üstelik 8-5 değil, 7x24 koşturan nice fedakâr kadınlarımız var. Yakından tanıdığım Nesrin Hanım var mesela, 28 Şubat sürecinde öğretmenlikten istifa edip yirmi yıla yakın bir süredir sivil toplum çalışmalarında yer alan, birkaç yıldır öğretmenliğe dönebileceği halde parasal anlamda çalışmaktansa sosyal çalışmalarda yer almayı tercih eden. Ama ekonomi çarkında yer almadığı için bu bir artı değer değil, değil mi?
''Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap, doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırılsın, lakin eğilip bükülmesin.'' diye güzel bir kelamı var Mustafa Kutlu`nun.
Demem o ki ev hanımları bir şeyler yapıyor, güzel olan, huzura vesile olan, rikkate yol açan, şevk veren, hakikate işaret eden. Onlar olmasa bunların çoğundan belki de mahrum kalacağız. Hükümete düşen, parasal anlamda çalışan kadınları öne çıkarmak, kadınları ekonomi çarkına sokmak olmamalı. Çalışmak elbette her kadının en doğal hakkı; ama parasal anlamda değil de sosyal anlamda çalışmayı tercih eden kadınlarımıza da hem ekonomik hem sosyolojik olarak hak ettikleri değer verilmeli.