Zor zamanlardan geçiyoruz ve zor zamanlarda yazmak daha da zorlaşıyoruz. Olağan günlerde kaleme aldığınız farklı bir makale gayet olağan karşılanırken zor zamanlarda efkâr-ı umuminin azıcık dışında gezinmeniz bile sorun teşkil edebiliyor.
Evet, ülke olarak hassas bir zaman dilimindeyiz; hissi, hamasi bir atmosferi teneffüs ediyoruz. Böyle zamanlarda avam için ne yazık ki aklın ve muhakemenin yerini genellikle duygular alır. İnsanlar hissi düşünür, hissi davranır, hissi kararlar alır.
Eş dost, bazı samimi ortamlarda bu hassas zamanlardan hareketle yazmakla başımızın ağrıyabileceğini ifade edip en azından suya sabuna dokunmayan yazılar yazmamızı telkin ediyor.
Suya sabuna dokunmadan yazmak… Orhan Veli de “İyisi mi bir yazar, hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı.” diyor bir yazısında. Suya sabuna dokunmamak, yani sakıncalı konulara değinmemek, bunlardan söz etmemek; yani sözleriyle, davranışlarıyla kimseyi rahatsız etmemek…
Peki, köşe yazarlığında bu mümkün mü? Fıkra(köşe yazısı) dediğimiz şey, yazarın güncel bir konuda kişisel düşüncelerini eleştirel bir bakış açısıyla yazması değil midir? Hem güncel bir konuda kalem oynatacaksınız hem eleştirel bir bakış açısına sahip olacaksınız, hem de hiç kimseyi rahatsız etmeyeceksiniz.
12 Aralık 2016`dan beri elinizdeki gazetede haftalık olarak kültürel ve sosyal hayata dair düşüncelerimi paylaşıyorum. Yazılarımda hep olgular üzerinde durdum, fikir jimnastiği yapmaya çalıştım; hiçbir zaman bir kişi veya kurumu irdelemedim. Bununla birlikte çoğu zaman makalelerimden bazı kişi ve kurumların rahatsız olduğunu da biliyorum, olmalılar da.
Evet, yazılarımda kamuoyunun alışageldiği düşünceleri tekrar edip durmuyorum. Okuyucuya farklı bir bakış açısı vermeye çalışıyor; farkında olunmayan noktalara dikkat çekmek istiyorum. Bir köşe yazarının yapması gereken de hakaret etmeden, rencide etmeden yapıcı eleştirilerini köşesinde paylaşmak değil midir? Açıkçası eleştiri olmadan, farklı bakış olmadan ne köşe yazısı ne de gazete olabileceğini düşünüyorum.
Suya sabuna dokunmadan yazmak… Peki, bu yazımızda suya sabuna dokunmadan yazayım isterseniz:
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
Yok, yok, olmuyor, suya sabuna dokunmadan alfabemizin ilk harfini aşıp da cümleye başlayamıyorum bile. O kadar gazete var, yazar var, her gün kasideler, methiyeler, güzellemeler döşüyorlar, dediğinizi duyar gibiyim. Evet, dediğiniz gibi onlar kaside, methiye yahut güzelleme yazıyor, köşe yazısı değil.