Irak Kürdistan`ı, Bağımsızlık referandumu sonrası, aynı Kürdistan`ın tarihinde Merhum Molla Mustafa Barzani`den sonra Celal Talabani`nin cenaze merasimlerine sahne oldu. Merasimler; bölgedeki sosyal ve siyasal ilişkilerin; kimi liderlerin kapasite ve karakterlerinin de tefsiri oldu.
Bu vesileyle, Çar Düvel`in, nereye varacağı henüz beli olmayan mevcut kafa karışıklıkları; Kürt halkının dört parçasında da ibret ve hayretlere vesile oldu. Bunun cazibe merkezi, “Kürt halkının beklentilerinin en çok olduğu” Türkiye`dir.
Görüyor ve düşünebiliyoruz. “Kürt ve Türkler kardeştir..” diyen Türkiye`deki öfkenin mertebesi, iktidarın Tabalani`nin cenaze merasimine katılmasına dahi engel oldu.
Katılmamanın sebebi; belki “İkinci İsrail`e müsaade etmemektir(!)” diyecektim ama iktidarın; küresel korsan Birinci İsrail`in terörist olarak bilinen tüm liderlerinin merasimlerine katıldığını biliyoruz.
Türkiye geçmişteki sabıkalarını tekrarlamamalı. En azında “dindar Türkiye” ve “komşularla sıfır sorun..” diyen Erdoğan`ın şahsında geçmişin hataları yapılmamalı.
Türkiye geçmişte; Fransızlara karşı bir asırdan fazla kurtuluş mücadelesi veren Cezayir`i de tanımakta zorlanmıştı. Terör devleti İsrail`i ise ABD`den sonra ilk tanıyan ülke olmuştu.
Türkiye; Türkçülük yapan hatta bunu dayatan malum partiden talimat almadığını; Ortadoğu`da ırk ve mezheplerin kardeşliği rolüne oynadığını kanıtlamak zorunda. Çünkü baştaki söylem buydu. Buydu Kürtleri hendek ve çukurlara meyletmekten alıkoyan.
“Ölüm ve taziye” hadisesi; din, gelenek ve tarihimizde müstesna bir yere sahiptir. Taziyesi olan birisi, mahzundur, klasik deyimle karalar bağlamıştır. Cenazenin uğurlandığı bir evde; yılan bile insanı sokmaz” diye bir tabirimiz vardır.
Kan davalarının muzdaripi olan büyüklerimizden duymuştuk: “Düşman(!) belledikleri birini vurmaya gidiyorlar. Adam vurmak için kuşattıkları evden feryatların yükseldiğini duyarlar. Çok geçmeden de düşman dedikleri o evden birilerinin öldüğünü öğrenirler. İman ve insanlık onurunu kurtaracak bir karar alırlar: “Geri dönüyoruz! Matemin vurduğu bir eve vuramayız..” deyip dönerler.
Bu; cahil(!) diye bildiğimiz insanların kararı. Sayın Erdoğan`ın da alması gereken karar en azında böyle olmalıydı.
Taziyesi olan bir millet de aynıdır. Böylesi durumda, sadece insani görevler düşünülür ve durumdan vazife çıkarılmaz, teselli için taziye evine en yetkili biri gider veya görevlendirilen birileri teselli için gönderilir.
Bütün bunlar; bir iyilik değil, insani, aynı zamanda İslami bir görevdir
Kim olursa olsun; geçmişi, düşüncesi ne olursa olsun; Celal Talabanî, namı diğer Mam Celal; cadı kazanına dönen Irak`ta istikrar adına cumhurbaşkanı seçilmiş bir devlet adamıdır. Dünya da onu böyle tanımıştır.
Bu vesileyle; Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum, Irak Meclis Başkanı Selim el-Cuburi, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile Şii Koalisyonu lideri Nuri Maliki cenaze merasiminde bulunmuş; IKBY Başkanı Mesud Barzani`ye inat dememişlerdir.
Türkiye burada; tarihine, tek millet dediği kendi halklarına karşı, en başta da kuşatmaya alınmış Irak Kürdistan`ına karşı farklı davranmalıydı.
Sınırda “Bir gece ansızın gelebilirim” tatbikatını yapan Türkiye; Kürtleri üzmüş, düşündürmüştür. Küresel terörist Şaron`un cenazesine katılan Türkiye; meşru bir Cumhurbaşkanı, Irak`taki farklı renklerin zirvedeki uyum adresi olan Talabani`nin cenazesine de katılmalı değil miydi?
Dikkatimden kaçmıyor; Kürdistan`ı ambargoyla kuşatan en günahkâr ülkeler; mazi ve müstakbeldeki günahlarına ortak arıyor. Her kes, Kürt ve Kürdistan`a düşmanlık yaparken, yarınlardaki kaçınılmaz dostluklar için de ayrı ve özel bir kapı bırakırken; tehdit dilini en çok kullanan ülke Türkiye oluyor.
İktidar; kaybedecek hiçbir şeyi olmayan MHP`nin mahalli söylemlerinden özellikle sakınmalıdır. Barışa, dostluğun da ötesinde kardeşliğe vardıracak açık kapı(lar) mutlaka bırakılmalıdır.
S.Çakırgil gibi derim; “kuşattığınız bir Kürdistan`a ABD, Rusya veya başka bir küresel güç havadan yardım ulaştırırsa ne yapabilirsiniz?” Buna nasıl engel olabilirsiniz? Engel olamazsınız!
Bu cahiliye dönemi ambargosunu yarın “Kürt halkına ve tarihe nasıl izah edeceksiniz?
Unutulmamalıdır ki; devletler “Cahiliye dönemi savaşlarını sürdürseler de Ortadoğu`daki halklar, “din ve tarih temelinde” öz be öz kardeştirler.
Akıllı olun, bırakın ve Allah`tan korkun; insanı güldürmeyin bazılarının edindiği TANRILARI(!?!) aşkına!
Sizin davanız, hilafet, ümmet veya evrensel İslam Devleti değildir.
Yarın, işi son pişmanlığa bırakmadan! Haçlının, uluslararası istihbaratların hamiliğine gerek kalmadan;
Ey Halkı Müslüman ülkeler ve liderleri! Kürtleri; haçlı ve paralellerinin kucağına atmayın. Bunu en çok da aynı kitapları okuyarak, aynı İslam öncülerini hazmederek ve benzer gözyaşları dökerek yetiştiğimiz Sayın Cumhurbaşkanı biliyor. Kendisiyle ve ruhuyla çeçleşmesin!
“Ayıptır, günahtır, cinayettir!”(S.Rıza).
Bir ülkenin zirvesinde kalmanın bedeli, bu kadar ağır olmamalı!
Ulus devletlerin zirve yaptığı, her ulusa ait aşiretlerin bile devlet kurduğu, bu uğurda ne bağnazlıklara imza attığı bir Ortadoğu ortamında 40 milyonluk bir Kürt halkını linç etmekle, günah keçisi seçmekle, infazı için derin(!) ittifaklara girmekle.. durumu kurtaramazsınız.
Bitmiş bir maçta uzatmalara, yanlış hakem krallarına sığınamazsınız!
Game over!
Yüzyıldır Batı`dan çaldığınız tüm oyunlarınız; derman değil, dert üretti.
İsrail`e bile güvendiğiniz bir ortamda kendinizi ve kardeş hakları yapay korkularla germeyin!
Gelin bu cenazeyi beraber kaldıralım.
Barzani`nin Kürdistan`ı, diğer Kürtleri ayrıştırmaz. Ayrıştıracak olan “faşizm ve adaletsizliktir.” Bunlardan kaçının Azîz aşkına! Selam ve dua ile.