Bütünüyle “rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluş” olan Ramazan ayı geride kaldı.

Her mü`min manevî bir ticaret etti. Kimisi en kârlı ticareti ederken, kimisi küllîyen zarar etti; kaybetti.

Akıllı tüccar; ticaretini Allah ile yaptı. Allah için yatıp Allah için kalktı. Yatıp kalkarken, barışırken, tartışırken, namaz kılarken, yiyip içerken, hasıl-ı kelâm tüm işlerinde Allah`ın hesabını gözetti. Bu ayın farklı bir kazanç ayı olduğunu bilerek her işini düzene koymaya çalıştı, Allah`a ulaşmanın vesilesi kıldı. Hâl böyle olunca da her hâli ibadete döndü, dönüştü; bereket olarak dünyasına, mağfiret olarak da ahiretine yön verdi.

Bu ay Ayların Sultanı`ydı. Sultan`a emir verilmez. Ondan ancak emir alınır. Rabbimiz bu ayda manevî yükselişlerin kapısını açmış, bire on yazılan hayırları kolaylaştırmıştı. Cennet yaklaşmış, cehennem ise uzaklaşmıştı.

Ramazan Ayı, aynı zamanda bir mekteptir. Öyle bir mektep ki, kör nefsin oklarını kılıçla çeler, muannit duyguları hizaya getirir. Şeytanlarımızı netleştirdiği için, o insî ve cinnî şeytanları on ikiden, alnından vurma imkânı verir. İblis ve askerlerinin, sultasını yıkmak için keskin nişancı olmaya gerek yoktu; “oruç, namaz ve sair ibadetlerimizin” her zamankinden daha disipline edilmesi, mel`unu devirmeye yetecekti.

Ramazan; mektep olmanın yanında, bir inkilâb ve muharebe ayıdır. Kötülükler devrilir, ruhumuzu tutsak eden put ve putlaşanlar yıkılır, şeytanlar kovulur, bağlanır.

Bu ayda Allah eri olan bir kimse üç maymunu oynayamaz! Müslüman Allah eridir. Allah eri olan; Kur`an`ın uygulayıcısı ve ilk tercümanı olan Resulullahla (a.) sürekli bir muhabere içinde olur. Vahyin ve tevhidin karşısında olan her ne varsa onlarla da kazanıncaya kadar bir muharebe içinde olur.

Bu ayda yüreğe şifa için ağlayan olur; alın çürüyene kadar secdeden kalkmayan olur; bin bir cilve yapan şeytanlara boyun eğmeyen, virgül kadar eğilmeyen Allah erleri olur. Böylece manevî destan ve efsaneler oluşur.

Ramazan mektebinin eri, üç maymunların aksine; “görecek, duyacak ve konuşacak” hem de kör şeytanların yüzüne yüzüne! Gerekirse Hz. Meryem (v.a.) gibi “susma orucuna” tutulacak. Ta ki Rabbi aklayıncaya, şeytanı yıkılıncaya kadar.

İşte bunu yapan nice isimsiz kahramanların varlığını yeryüzünde duyuyor, görüyor gibiyiz. Kim bilir, belki de o hak erlerinin yüzü suyu hürmetine ilahî himaye görüyoruz.

Ramazanda her biri bir inkılâb anlamına gelecek kavramları da unutmamak lazım.

Namaz dinin direğidir. Bu Kur`an ayında bir başka anlam kazanır. Tefekkür ve zikirle birleşen yürekler teslim olunca kulun derununda bir inkılâb olur; yürek devleti ortaya çıkar.

Böyle bir ortamda birilerinin tesettürü yasaklaması; diğerinin Irak`a, Suriye`ye saldırması; berikinin paralel hareketlerle darbe yapması; en profesyonel istihbaratların en sinsi hesaplar yapmasının hiçbir anlamı olmaz. Allah erinin; Sultan-ı  Kâinat`ın hakimler hakimi olmasını kavraması, başlı başına bir zaferdir, bir cihan hakimiyetidir. İnanan kişi böylece güçlenir, kazanır. Adem (as)`dan günümüze kadar süren tevhid ve şirk meydan muharebelerinde inananı yüreklendiren, dirilten bu felsefedir.

Uğurladığımız bu ayda açlığın ne olduğunu anladık, yardımlaşma ve paylaşmanın sosyal ve siyasal faydalarını kavradık.

İslâmın tanıdığı insan olmayı; ümmet olmanın, direniş ve dirilişteki ehemmiyetini, İHVAN olmanın zaruretini tekrar pekiştirdik.

Maddî - manevî mücadelenin farklı alanlarını tanıdık. Şeytanlarımızın ceza alanlarına girerek mübarezeye kalkıştık. Günah dalgalarını tevbe kalkanıyla savmaya çalıştık. Pişman olacağımız nice şeyler keşfettik. Yürekten “tevbe-istiğfar…” arınma kurnalarında geçtik.

Bu acip asırda cihadın kışlası diyebileceğimiz yukarıdaki siperlerimize sığındık; donanım ve teçhizatlarımızı tamamladık.

Bir sonraki Ramazan mektebine kadar bu potansiyel enerjiyle “dirilişe, dayanmaya, direnmeye” devam edeceğiz.

Şimdi sefer vaktidir; kalk ey Bilâl! Selam ve dua ile.