Payitaht İstanbul ve Hilafetin tasfiyesiyle ölümcül yara alan İslam Coğrafyası, Filistin’i sömürge İmparatorluğu İngilizlerin olmayan adaletine terk etmek zorunda kaldı.
İslam Coğrafyasını milli ve yerli devletlerden arındıran İngiliz Sömürge İmparatorluğu; Müslüman milletlerin kadim inanç ve değerlerinin tasfiyesini veya hiç olmazsa itibarsızlaştırma işini, işbirlikçi yönetimler ve bilahare bölgeye bulaştıracağı Siyonist Terör Çetesi üzerinden yürütecekti.
Tartışmasız belirleyici güç olan İngilizler, önceliği Müslüman halkların başına geçecek kadrolara, bunların yasa ve dokunulmaz değerlerine verdi.
Müslüman ülkelerin lider kadroları iki şekilde bilerlendi.
1-Amatör düşman ordularıyla yapılacak savaşlarda belirlenen lider ve kadroları.
Bunlar; ileride; diğer Müslüman halklar için örnek teşkil edecek inkılap, zafer, başkentler, yasa ve tüzüklerin sahibi olmalıydılar. Önder, kurtarıcı, ölmez, sonsuza kadar yaşayacak(!) milli kahramanlar raddesine çıkartılmalıydılar. Bin yıllık kazanımları tasfiye edecekleri için bu liderlerin, Kurtuluş Savaşlarında verilen şehit sayısından 20-30 kat daha fazla can almaları gerekecekti(!) Zorunlu göçler, müebbetler, idam ve infazlar, suikastlar, katliamlar, soykırımlar… ve hala tanımlayamadığımız değişik çap ve markadaki daha nice şeyler!..
2-Amatör savaşları dahi kazanamayacak ülkeler için de belirlenen aile ve elitlerden seçilip atanan lider ve kadrolar belirlendi.
Kardeşlerim kusura kalmasın; Gazze’den Bakınca daha net tahlil etme imkânı bulduğumuz Hicaz Beylikleri veya Bölge Valilikleri şeklinde tanımlayabileceğimiz atanmış liderler ve kadrolar bunlardır.
Muhammed Ümmetini yöneten devlet, hükümet ve liderlerin belirlenme şekli aslında dönemin hâkim emperyalist güçleri tarafından da başarılması çok zor görülmekteydi ancak oldu! Az zamanda nice büyük işler başarıldı! Karşı cephenin bu başarısı aynı zamanda, Müslüman Ümmetin kadrolarının ne derece çürüdüğünün de deliliydi!
Değerleri sarsılmış, enerjisi tükenmiş; zaruret, nifak ve cehaletin mustaribi olan bir ümmetin, kendi sahil-i selametine çıkamayacağı ortadaydı!
İşte Halkı Müslüman ülkelerde “Postal ve Palet Siyaseti” güdenlerin öncü kadroları, prototipleri işte o zaman yapılandırıldı! Bu halk kolay kolay teslimi silah etmedi ancak küresel güçlerden referanslı Yerli İşbirlikçilerin orantısız güçleri vardı.
Bugün İsraillin cinayet, işgal ve katliamlarını “meşru savunma hakkı” diyen Siyonist Sermayeli Terörist Güçler; o gün de İşbirlikçilerinin yaptıkları her suç, günah ve cinayete seyirci kaldılar. Daha beter cezalar için İşbirlikçilerini eğittiler, donattılar!..
Siyonist Terör Çetesinin bugün Müslüman direniş cephelerinin öncülerine değişik ülkelerde özellikle de Müslüman ülkelerde uyguladığı zorunlu göç, yıkım, katliam, suikast, sabotajlar… o gün, bizatihi sömürgecilerin atadığı lider ve hükümetler tarafından Direniş Cephesi liderlerine, öncü kadrolara, kanaat önderlerine uygulandı!...
İşte bugün hala o postal ve palet siyasetiyle gömüldükleri sandıktan çıkmaya çalışanlar da o azgın azınlıktır ancak Geçti Bor’un Pazarı!..
Tabi ki yerli ve milli olan cephe; teçhiz, temkin, teyakkuzda olursa ve adaletten de şaşmazsa!..
Mezun öğrenciler, 15 Temmuz İhanet Darbesiyle terkedilmiş andı okuyarak kılıçlarını çekmiş! Anlaşılır ancak mazideki darbeler, balans ayarları ve ihtilalleri çağrıştıran bu vaka hayra alamet değildir! Hafife de alınamaz! Azgın azınlığın hemen hareketlenmesi, malum muhalefetin avukatlığa soyunması; işi soruşturmanın, varsa koordinatör ve provokatörlerin ayıklanıp cezalandırılması zaruri kılmaktadır. Her darbenin bir şakadan geldiğine dair derin hatıraların sahibiyiz.
Halkın değer ve yargılarıyla yüklü olan ağır aracı, otoyola varmak için tam gaz baş aşağı inmektedir. Eksiklik ve hatalar çoktur elbet ama yoldaki bir tedbirsizlik, ihanet için yola atılacak bir takoz, araca takla attıracaktır zinhar biline! Wesselam!