Hakkın fermanıdır: “Ey insanlar! Sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Tanışmanız için kabilelere, sülalelere ayırdık. Allah'ın yanında en kerim olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Kuşkusuz Allah, bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat-13)
Bu; işin İslami, insanî, medeni yönüdür.
Diyar-ı İslam’da yani Bizim Ellerde de zahiren öyle ama “Şu Kürtler olmasaydı!”
BM’nin kayıtlarında devleti olmayan en büyük topluluk olarak geçen Kürdün feryadı, dinlenecek bir feryattır! Dinleyen anlar fakat feryat Kürd’ün olmasaydı!
Kur’an’ın her ayeti bu hakkı anlattı, Resulümün her nefesi bunu konuştu! Ümmetin iz’an ve vicdan sahiplerinedir sözüm!
Rabbimiz “Yevme lâ-Yenfe’u’da” soracağı da budur!...
Okuyan bilir aslında ama ah şu Kürtler olmasaydı!
Kürtler olmasaydı; şu dizeler olmazdı:
“Derdê xedar bi’m FİRQET’e/ Firqet ji DİL pir zehmete/ Feryâd ji deste firqetê..” (…Ah! Ayrılığın derdi!)
Sultan Selim; 28 Kürt Beyi’nin imzasıyla Şark’ın istikrar ve asayişi için çağrılmazdı.
Sultan Abdülhamid’i çevreleyen yılan, akrep ve haşereye inat, hilafetin sadık dostları olmazdı. Şeyh Saidler; hilafet kalktı diye kıyama kalkmazdı.
İngilizlerin aşiretleri dahi devlet sahibi yaptığı bir zaman ve zeminde bir millet, “din ve devlet, hilafet, kardeşlik…” adına can ve malını ortaya koymazdı.
Osmanlının bakiyesi olan son toprak parçasında; kimseler feryat eden kardeşinin sesine gitmez, sözlü vaatlerine güvenmezdi.
Kürtler olmasaydı; Cumhuriyetin kurucu kadroları tarafından “Kürdistan…” diye tanımlanan bir coğrafya red; “Kürtler” önce taltif sonra da inkâr olunmaz; kökeni için “kart/kurt..” denilmezdi!
Faşizmi ve asabi damarı baskın olmayan bir millet; dayatmalarla, karşı milliyetçilik hatta ırkçılıkla milliyetçiliğe, ırkçılığa tahrik edilmezdi. “Vatan, dost, düşman, barış..” gibi hassas kavramlara dayandırılan suç ve günahlar olmazdı!
Ne güzel yakışıyor Kürd’e değil mi? Kardeşimden(!) duydum: “İhanet, kalleş, terör..” hepsi yakışır(!)
“Teröristan…” mı? “Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı!” Amma aman dikkat! Gayretullaha dokunur!..
Diyarbakırlarda yapılan sosyal deneylerde “aşını, ekmeğini, yatağını, yorganını paylaşan; İttihad ve Terakkicilerin yıktığı bir devleti korumak için amatör milletlerin dahi vazgeçemediği hukukundan vazgeçen” bir mazlum milletin yüzüne karşı az temkin! Edep ya Hû!... Kimse, kimsenin aklıyla alay etmesin!..
Kürt olmasaydı bir kere terör gibi bir malzeme ocağı olmazdı ki bu, kandan beslenenler için bir felaket olmaz mıydı?
Güçlülerin dünyası budur. Fikret’in kulağı çınlasın!
“Bir gerçek var, tek bir gerçek:/ Nerde bir şeref var, iğreti./ Nerde bir mutluluk var, yama./ (O) ..şeyin ne başına inan ne sonuna./ Din(-leri) şehit ister, gökyüzü kurban./ Her yanda durmadan kan akacak,/ durmadan her yanda kan!”
Faşist demokrasileri, din ve değerleri, cumhuriyet ve yasaları, beka meseleleri… ŞEHİD ister! Belli ki birileri kandan besleniyor! kana susamış hem de kardeş kanı!..
Durun beyler! El aman!... Nesiller yanıyor ez qurban! Şu bilim çağında elbette “İHA/SİHA’lı, petrodolarlı pençeler, kalkanlar; kardeşliğe bilenmiş ordular; israil’e giden füzeleri Arap çöllerinde düşüren radarlarımız, füzelerimiz..” de olsun ama masada görüşeceğimiz çözümlerimiz de olsun! Cenevrelerde değil; Anadolu’mda, Tahran; Haremeyn’de, Kudüs ve Aksa’da!...
Kayyumlar mı? Olsun ama lütfen şu demokrasi, seçim, sandık, özellikle de halk denen kavram olmasın artık! Sağ olun! Üstü kalsın! Mideye vuruyor! Sofranıza yuh hatta tuh’a çağırıyorİ vessselam!