Gazze’de neler oluor?

Bize göre Filistin; 1916-48 arasında kurgulanan plan, proje, anlaşma, uzlaşma… hesaplarına uygun olarak işgal devam ediyor. Filistin halkına karşı bir soykırım oluyor. Küresel düzenin görünürdeki sahiplerine yani Kapitalist Siyonist Sermaye Çevrelerine göre ise İsrail, meşru savunma hakkını kullanıyor!

Hakikatte ise dünya mazlumlarının başına asırlık bir çorap örülüyor! Kanunsuz her şey yapılıyor. Güçlülerin bile meşru kabul ettiği kurum ve yasalara göre insanlığa karşı suç, günah, cinayetler hatta katliamlar işleniyor.

Bütün bunların failleri; “insanlığın Âdemden beri nice zahmet ve bedellerle oluşturduğu kutsalları, değerleri çiğniyor. Aynı failler; tüm semavi ve beşerî dinlere göre günah işliyor. Yine dünya zenginliklerini gasp eden o failler, makbul tüm yasalara göre ise suç işliyor!..

Değerler çiğnenirken, günahlar diz boyu, suçlar işlenirken; bunun hesabını soran var mı? Yok! Sorabilecek bir güç veya kurum var mı? Yok!

Yani HAMAS, İsrail’e durduk yere saldırdı. Belirlenmiş sınırları aşarak işgale kalktı. Binden fazla masum cana kıydı… Yüzlerce rehineyi almış geri vermiyor. Zavallı Siyonist… gibi fıkralar.

Evet, küresel düzen Gazze’yi aynen de böyle görüyor ve buna göre de pozisyon alıyor. Daha dün ağırladığımız Alman Cumhurbaşkanı da gözümüzün içine baka baka aynen de öyle dedi; utanmadan, sıkılmadan, yüzü bile kızarmadan..

Maalesef Ortadoğu’nun kadim, mukim milletlerinden olan mazlum Kürt halkının yaşayageldiği “Mahabad; Dersim, Zilan; Halepçeler…” de her defasında böyle yorumlandı. Böyle anlatıldı, aynen de böyle çözüldü!

Çözüm Süreçlerini düşünenler, konuşanlar da oldu. Daha ileri gidip işe insani ve İslami acıdan bakmaya çalışanlar da oldu. Çözüm için akil adamlar, heyetler oluşturanlar da oldu. Hakkını yemeyelim; Sayın Cumhurbaşkanı da “Osmanlı ve I. Meclis kayıtlarına” dikkat çekerek “Kürt ve Kürdistan, Lazistan..” söylemleriyle  risk alarak işin başını çekti ama olmadı;

“Sakarya’m, kandillere katran döktü geceler!”

Kanayan vicdanlar var. Gözleri o ufka dalan sevdalar var. Bu gurbet biter elbet diyen Seyyahlar var.

Ortadoğu devletlerini; hükümetler veya liderleri yönetemiyor. Görünürde demokrasi, seçim ve sandık var ama hakikatteyse bizleri; dayatılmış anayasalar, kurşun bürokrasi ve bunlara bina edilmiş müesses nizam(!) yönetiyor! Artık

Siyonist İsraillin de böyle yönetildiğine inanıyorum.

Çünkü binlerce yıl sonra bir devlete kavuşturuldular ancak din, değer, akıl ve bilimin içini boşaltmadan duramıyor Siyonist Devlet! Tüm zenginlik ve maharetlerini; ötekileşmiş, dışlanmış halkının istikrar ve barışı için kullanacağına; dünyasını zehir edecek suç, günah ve cinayetlere kullanıyor.

Huzur buluyor mu? Asla!

Çünkü beraber aynı bölgeyi paylaştığı her milletle kavgalı. Bölgenin yerlilerini red, inkâr hatta imhaya çalışıyor! İki devletli çözüm, tek yaşama şansıyken; “Vatansız bir millet için, topraksız bir millet” düşlüyor “Mel’un!”

Bir milleti millet yapacak her kazanımı düşman, her hakla düşman gibi savaşıyor! Savaştıkça yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça hırçınlaşıyor!

Düşünemiyor ki; cinayet ve canavarlıklarından beslenen bu günün dünyası, yarın da onu kurban verecek!

Dini ve tarihi bir hakikattir: “Küfür daim olur ancak Zulüm daim olmaz!” Çünkü “zulüm ile abad olanın akibeti berbad olur!”

Tarihin tekerrürlerinin yansıra Kürt Meselesinin neye mal olduğunu, neden bitmediğini iyi bilen Sayın Cumhurbaşkanı, bütün bunları dert edinecek, dersler ve dermanlar çıkarabilecek tecrübe, imkân ve kabiliyete, iman ve iza’ana, vicdana sahiptir!

Yol arkadaşı(ları)nın; Kürt Meselesine bakışı ve çözümü bellidir. Asimilasyon, red, inkar… Bunun akıbeti; ülkeyi “Emperyalist İstihbaratların iş ve imkan bulduğu Irak, Suriye’ye dönüştürmekten öteye götüremez!

Netanyahu canavarı; “Siz de Kürtlere katliam yaptınız..” diyor.

Biden’in; “Buraya, ‘Kürtlerin tek dostu dağlar değildir’ demeye geldik!”

Tam da bu yüzden; son zamanda dillendirilen ve belli ki ciddi emekler sarf edilen “Kuşak Yol” ve Kürdistan ziyaretleri pek önemlidir.

Daha da önemlisi; Kürt ve Kürdistan mevzusunda bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geçmişte atılan cesur ve ezber bozan adımların yeniden daha daha kararlı adımların başta içerde atılması şarttır.

Kürt halkı; bölmek, bölünmek istemiyor. Bu böyle biline! Türkiye dışındaki Kürt ve Kürdistanî kazanımların tehdit olarak görülmemesi lazım.

Zinhar bilinmeli ki; Türkiye’nin hamilik yaptığı Kürdî ve Kürdistanî her kazanım, Türkiye’ye de fayda sağlar.

Geçmişte, Selçukludan Cumhuriyetin I. Meclisine kadar kardeşlik, birlik, istikrar ve asayişin bir zarureti olarak bakılan Kürdistanî kazanımlara; Emperyalist İstihbaratların İngilizlerin şahsında yapılandırdığı Ortadoğu’sunda özellikle de Türkiye’de tehdit olarak algılanması; bu kardeş mazlum milletin en küçük kazanımının dahi savaşılması gereken bir korku olarak algılanması akla ziyandır!

Küresel desteği aldığı için her kanunsuzluğa, her suç, günah, cinayet hata katliamlara başvuran Siyonist İsraillin dahi altından kalkamadığı “asimilasyon, red, inkar, imha..” politikalarını gütmek; bu konuda, baraj sorunu yaşayan paritelere uymak amatörlüktür.

Halk nezdinde azgın azınlık diye tabir edilen yapıların plan ve projeleriyle Kürt meselesine bakmak ise Saddam ve Esedlerin, kendilerine ve ülkelerine hazırladıkları neticelere yürümektir ve tabi ki yazıktır, günahtır..

Türkiye’de de bütün bunları iyi okuyan bir iktidar; bilgi, birikim, tecrübe, vicdan ve iz’an vardır!

Kurt Milletinin haklarını –adalet temelinde- öncelemiş bir “Kuşak Yol Projesi” bu açıdan hayatidir.

Aksine “dörde bölünmüş 60 milyonluk bir haktan; emperyalist istihbaratlar, başta terör eylemleri olmak üzere her kanunsuzlukta kullanabileceği her malzemeyi çıkarabilecektir!

Dünya hâkimlerinin dahi vazgeçilmez deyip; masada konuştuğu, uzlaşı aradığı sorunlar ve çözümleri için dert, ders ve dermanımız olsun Wesselam!