“Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.”

Bu sözler, Vizigot krallığını yenip İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad’a aittir. Medine’ye hicret eden bir avuç Muvahhid; Batı’da İspanya’ya, Doğu’da da Çin Seddi’ne varmıştı.

Bu destan diyarlarına bin yılın emeğiyle neler kazandırılmadı ki!

Kurtuba Camii, Elhamra Sarayı hala İspanya’nın turistlere gösterebileceği gözde şaheserlerdendir. Endülüs’ün yetiştirdiği filozofları, yazarları dünya okuyor. Mesela İbn-i Tufeyl’in Hay bin Yekzan’ını bilmeyen var mı?

Endülüslü bilim adamları; sanat, edebiyat, felsefe… Batı Aydınlanmasının; Reform ve Rönesans’ının ana mektepleriydi.

Endülüs’teki farklı din, ırk ve meşreplerin birlikte yaşam adına oluşturdukları tenasüp hala anlatılır. Endülüs’teki “hoşgörü, tolerans, insan hakları, inanç özgürlüğü..” Şark’ın kaybettiği, Haçlı Batı’nın ise asla bulamadığı bir Yitik Cennet olarak tarihi kayıtlarda anlatılır.

Peki, bütün bunlara ne oldu?

Endülüs Medeniyetini oluşturan Mü’minler son iki yüzyılda kişisel çıkar hesaplarına düştüler. Tevhid yerine nice tefrikalara duçar oldular. Birbirlerine karşı entrikalar çevirdiler. Şii-Sünni diyemediler ancak Arap- Berberîliğin üstünlüklerini çatıştırdılar. Cahiliye adetlerinin sen-ben, biz-siz kavgasına girdiler.

Kırım Hanı’nın Viyana Kuşatmasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya yaptığını, Endülüs de daha önce yaşamıştı. İşte Kırım Hanı Murad Giray’ın ibret/zillet dolu sözleri:

 Behey efendi! Sen bu Osmanlı’nın bize ettiği cevri bilmezsin; ancak bizi bir hale kodular ki, yanlarında Eflak ve Boğdan keferesi kadar rağbetimiz kalmadıİnşallâhüteala bu düşmanın defi yanımda la-şey idi, (iş değildi) ve bilirim ki dinimize de düşmez, bir ihanettir. Lakin gayret beni komadı, anlar (Osmanlı) da görsün kendilerin kaç akçalik adem imişTatar kadrin bilsinler.”

Malum; Osmanlıyı Haçlı’ya kurban eden Tatarlar, beterin beteri Kerbelalar yaşadılar. Kırım’ı da kaybettiler.

Endülüs’ün halifeye bağlı tek devleti malum tam 22 sultanlık olmuştu. Bu 22 devletin çoğu da Müslüman kellesi almaya yeminli çevredeki Hristiyan derebeyleriyle uzlaşmış, anlaşmıştı. Stratejik dostlar kurmuşlardı.

Bunlar da yetmezmiş gibi birbirleriyle savaşanları da vardı. Taht kavgaları, saray entrikaları.. bir çoğunu düşmanın dostu, sırdaşı yapmıştı.

Günümüzdeki “Medeniyetler ittifakı, dinler/kültürler arası diyalog ve işbirlikleri, kardeş ülkeler ve şehirler; yakın dostum, kardeşim; müttefik, ittifaklar; NATO, IMF, BM, Lahey; Cenevreler..” olmasa da bunlara rahmet okuyacak her şey vardı.

Üstelik günümüzdeki yapılanmalar yazılı uluslararası belge ve şahitlerle yürürken o zamanlar gâvurun sözü bile yetmekteydi. Gerçi Gâvurun yazılı belgesi, tapusu bile yeri geldiğinde hiç anlamına gelebiliyor ama durum aynen de böyleydi.

 İşte o fetih diyarlarında; Müslümanın bakmaya dahi kıyamadığı namuslar çiğnendi, ağıtlar yakıldı. Ezanları sustu, mabetleri yıkıldı…

Bütün bunlar olurken de Endülüslüler gafletten uyanmıştı uyanmasına da son pişmanlık fayda vermiyordu! Buna rağmen ayağı yere basan İslam diyarlarına elçiler, mektuplar yolladılar.

Memluk Sultan’ına, Cezayir’e, Şam ve Kahire’ye, Fatih’in oğlu sulatan II. Beyazıt’a da mektup gönderilir. Bu ciğer yakan mektup, tarihçi Makkarî’nin Ezharurriya fi Ahbari İyaz adlı eserinde vardır.

Osmanlının hakkını yemeyelim. Kemal Reis, Barbarosların çabaları olmuşsa da çare olunmamış. Bir de Cem Sultan diye Haçlının elinde altın yumurtlayan bir esir de var.

Osmanlının Anadolu’suna saldıracak kadar cüretkar olan Memluklüler, Mısır’dan çıkıp o diyarlara gidememiş. Doğu’daki Safeviler’se Venediklilerle iş tutarken; Endülüs, Kerbelaları yaşamış!

Hemen dibindeki Afrika’dan yardım gelir diye Akdeniz’in sularına bakmış o çaresiz kurbanlar. Nihayet Osmanlının aşabileceği denizin hırçın dalgalarına dalmışlar ama Barbaros Kardeşlerin gayretleri pek yarayamamış. 1570’lere kadar direnmişler. Umut bağladıkları Halifenin adına Amerika’nın keşfiyle Kaliforniya (Kalipha..) diye bir eyalet bile oluşturdular ancak zaman değirmenine dayanamadılar. Bir mum gibi koca ümmetin gözü önünde eriyip gitmişler!

Dün Endülüs, bugün Gazze!

Müslüman koca koca liderler Cem Sultan’dan beter Haç hatta Havra’nın; Siyonist Sermayenin esiri! 

Gavurun çiğnemediği anlaşma, sözleşme, ilke, değer, kutsalın kalmadığı bu acib asırda bizimkiler(!); “..ama, fakat, lakin; sözleşme, anlaşma, uluslararası kriter hatta ayıptır, günahtır, haram, mekruh, müstehap, ehveni şerlerle..” sirkatin söyler durur hem de laik, demokratik, hukuk devleti ve zaten Atatürk ilke ve inkılaplarına da bağlı iken!..

Bugün Gazze; Endülüs bile değil insanlar! O feryatların yükseldiği diyar; bir devlet değil Müslümanlar! Hava, kara, deniz gücü yoktur ey Ümmet! Düzenli bir ordusu bile yoktur ey Yewme lâ-Yenfe’u’ya (Kimsenin kimseye fayda veremeyeceği Hesap Günü’ne) inananlar!

Gazze’m daha ne yapsın! Kassam Tugayları dediğimiz aslanlar; Anadolu’nun dağlarında değil! Pençşîr, Hindûkuş dağları da yok. Hüseynin Kerbela’da ortada kaldığı Çölün ihanet ve ölüm yağan korunaksız topraklarında direniyorlar. Buna rağmen 200 gün oldu, yedinci ayına giriyor o destansı direniş!

Varacağımız yer Endülüs değil! İslam’ın Uç Beylerinin zulüm gördüğü Çin Seddi de değil! Aşabiliriz, gidebiliriz! Varabiliriz ama nerde? Hani?...

Siz! Daha düne kadar la ilahe illallah diyen kardeşine dahi esir hukuku uygulayamayan İslami(!?!:) Cihad örgütleri, dernekleri, vakıfları, daha neleri ve neleri!.. Size ne oldu. Neden tek kurşun dahi Siyonist’e sıkamadınız! Cihad aşkınıza ne oldu? Cesaretiniz, ferasetiniz, tevhid aşkınız nerede? Amerika’daki Hristiyan asker dahi kendini yaktı!

Welhasıl umut sensin! Kurtuluşun adı ve adresi de sensin Gazze’m! Diren! Yeryüzünün tek özgür toprağı, yegâne izzet ve onurusun!

Kiliseler seni duydu! Havralar Siyonist’in dinî değil, faşist kapitalist bir çete olunduğunu seninle gördü! Ümmet, senin destanınla uyanmakta! Daha da önemlisi tükenmiş insanlığa kapanmış kapıların Allah’a açıktır bize rağmen!..

“Nesrun minellah we fethun karîb!” Vesselam!